"Gerçekten" haber verir 21 Temmuz 2008
Anasayfam Yap | Sık Kullanılanlara Ekle | Reklam | Künye | Abone Formu | İletişim
ASYA'NIN BAHTININ MİFTAHI , MEŞVERET ve ŞÛRÂDIR

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi
[email protected]
adresine bekliyoruz.
 

Ruhan ASYA

Melbourne’da kışı yaşarken



Türkiye sıcaktan kavrulurken Melbourne’da kışı yaşıyoruz. İşte Rabbimin bir mûcizesi. Kışlar çok sert geçmiyor Melbourne’da. Baharda ayrılmıştık Türkiye’den baharı yaşayamadan. Ama takdir-i İlâhî Melbourne’da kışta baharı yaşatıyor bize. Gerçi Melbourne’da bizdeki gibi belli aylarda belli mevsimlerden söz etmek zor. Çünkü bir haftada veya bir gün içerisinde dört mevsimi yaşayabiliyorsunuz. Kar yağmıyor şehir merkezine. Dağlara kar düşüyor, insanlar kar görmek ve oynamak için dağlara çıkıyor.

Biz de son beş yılımızı İzmir’de geçirince kara hasret kaldık. Bu hasreti memleketimiz olan Kırşehir’de dindirme şansımız olmadı kışları Kırşehir’e pek uğramadığımızdan. Dağlara kar yağdığını duyunca düştük yollara Melbourne’daki kardeşlerimizle. Kâinat sayfasındaki o beyaz tabloyu müşahede edip, karın o barid perdesi altındaki hikmetleri mütalâa ettik.

Dağa çıkarken harika bir ormandan geçiyoruz. Ağaçlar sündüsmisal cennet hurileri gibi arz-ı endam ediyorlar mütefekkir nazarlara. Gövdeleri çok uzun olan, muntazam bir şekilde dizilmiş, adeta resmigeçit merasimindeki ağaçlar Maşaallah, Barekallah dedirtiyor bizlere. Orman yemyeşil. Kocaman ve yemyeşil yaprakları olan ağaçlar bakanları hayran ediyor Rabbimin cemaline. Allah güzeldir ve güzelliği sever. Güzelden gelen güzeldir. Ve hüsün elbette bir âşık ister. İşte bütün bu güzellikler cemale meftun olan biz insanların nazarlarını celbediyor. Ormanın içinde bir yolda ilerliyoruz. Manzara o kadar harika ki, kendimizi arabadan dışarı atıp adımlamak istiyoruz ağaçlar, yeşillikler arasından uzanan yolu. Ama maalesef yürüyüş yolu yok. Yol araçlar için. Kısmetimize razı olup aracımızdan seyrediyoruz bu muhteşem manzarayı.

Yolumuz üzerindeki Stevenson şelâlesine uğruyoruz. Rabbim, bu ne muhteşem tablo. Kocaman yapraklı, desen desen, çeşit çeşit bitkilerin arasında ilerliyoruz şelâleye doğru. Bir su sesi duyuluyor, ama suyun kendisi henüz görünmüyor. Epey yürüyoruz ve sonunda suyun 82 metrelik bir yükseklikten aktığı şelâleye varıyoruz. Eşsiz bir tablo. Rabbimin cemalinin tecellilerinden sadece bir tanesi. Durup dakikalarca seyrediyoruz suyun aziz aziz çağlayarak akışını. Dağlardan çıkıp bir kayadan akan buz gibi suyu yudumluyoruz. “Elhamdülillah” diyoruz ağız ve yürek dolusu.

Arabamızla Lake Mountain’e doğru yol alıyoruz. Dağa kar yağdığına dair bir işaret arıyoruz yollarda. Epey ilerledikten sonra nihayet yolun kenarlarında kar birikintilerini görüyoruz. Ve derin bir nefes alıyoruz dağda kar var diye. İlerledikçe kar birikintileri artıyor. Ve nihayet dağdayız. Oldukça kalabalık. Çocuklar için bilhassa bir bayram yeri havasında. Kimisi dağda geziyor, karlarda yürümenin zevkine varıyor. Kimisi kayıyor, kimisi kartopu oynuyor. Biz de dağda yürüyoruz. Çok dik ve sarp değil bu dağ. Dağın zirvesine kadar yürüyoruz. Karda yürümek zor ve yorucu olsa da pes etmiyoruz.

Melbourne Yeni Asya okuyucuları böyle güzel bir ortamda birlikte olmanın mutluluğunu yaşıyor. Burada dikkatimizi çeken hususlardan bir tanesi çok farklı milletlerin oluşuydu. Geleneksel kıyafetleriyle gelmiş olmaları dikkatimizi çekiyor. Yahudi çocuklarının kafasında dinlerine özgü küçücük takkeler var. Bir de kendi ülkemizi düşünüyorum. Burada her millet geleneklerini muhafaza ediyor. İster dağda, ister bağda olsun. Geleneksel kıyafeti neyse onu giyiyor karda bile.

Ya güzel ülkemin güzel insanları? Türkiye’de böyle bir yere tesettürünüzle gitseniz hemen gerici yobaz damgasını yersiniz. Bir çift bakış bile yeter size bunu anlatmaya. Geleneksel bir kıyafet kompleks doğurur bizim bazı insanlarımızda. Bu kompleksin sahiplerini “Kendi yürüyüşümüzü terk ettik, başkasının yürüyüşünü de öğrenemedik” diyerek eleştiriyor Üstad. Şu anki hal-i pürmelalimiz bu sözün somut bir örneği. Ne maziden gelen güzelliklerimizi koruyabildik, ne de Batılıların eline geçen ve aslında bizim olan değer ve güzelliklere erişebildik...

21.07.2008

E-Posta: [email protected]


 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri


Önceki Yazıları

  (23.06.2008) - Vazife cümleden âlâ

  (02.06.2008) - Âkil olan anlasın bizi

 
GAZETE 1.SAYFA

Bütün yazılar

YAZARLAR

  Abdil YILDIRIM

  Abdurrahman ŞEN

  Ahmet ARICAN

  Ahmet DURSUN

  Ali FERŞADOĞLU

  Ali OKTAY

  Atike ÖZER

  Cevat ÇAKIR

  Cevher İLHAN

  Davut ŞAHİN

  Elmira AKHMETOVA

  Fahri UTKAN

  Faruk ÇAKIR

  Fatma Nur ZENGİN

  Gökçe OK

  Habib FİDAN

  Hakan YALMAN

  Halil USLU

  Hasan GÜNEŞ

  Hasan YÜKSELTEN

  Hüseyin EREN

  Hüseyin GÜLTEKİN

  Hüseyin YILMAZ

  Kadir AKBAŞ

  Kazım GÜLEÇYÜZ

  Kemal BENEK

  M. Ali KAYA

  M. Latif SALİHOĞLU

  Mahmut NEDİM

  Mehmet C. GÖKÇE

  Mehmet KAPLAN

  Mehmet KARA

  Meryem TORTUK

  Mikail YAPRAK

  Murat ÇETİN

  Murat ÇİFTKAYA

  Mustafa ÖZCAN

  Nejat EREN

  Nimetullah AKAY

  Nurettin HUYUT

  Osman GÖKMEN

  Raşit YÜCEL

  Rifat OKYAY

  Robert MİRANDA

  Ruhan ASYA

  S. Bahattin YAŞAR

  Saadet Bayri FİDAN

  Saadet TOPUZ

  Sami CEBECİ

  Selim GÜNDÜZALP

  Semra ULAŞ

  Serdar MURAT

  Suna DURMAZ

  Suna DURMAZ

  Süleyman KÖSMENE

  Vehbi HORASANLI

  Yasemin GÜLEÇYÜZ

  Yasemin Uçal ABDULLAH

  Yeni Asyadan Size

  Zafer AKGÜL

  Zeynep GÜVENÇ

  Ümit KIZILTEPE

  İslam YAŞAR

  İsmail BERK

  İsmail TEZER

  Şaban DÖĞEN

  Şükrü BULUT

Site yöneticisi | Editör
Yeni Asya Gazetesi Gülbahar Cd. Günay Sk. No.4 Güneşli-İSTANBUL T:0212 655 88 59 F:0212 515 67 62 | © Copyright YeniAsya 2008.Tüm hakları Saklıdır