Abdullah Bey: “Risâle-i Nur’da geçen ‘ameliyat-ı cerrahîye, ameliyat-ı dâhiliye ve ameliyat-ı insaniye’ kavramlarını açıklar mısınız?”
Dünden devamla:
Halis ehl-i imanın başına gelen şefkat tokatlarının onlar hakkında birer ameliyat-ı cerrahîye hükmünde olduğunu6 beyan eden Üstad Saîd Nursî Hazretleri; dünya aşkı, mal hırsı ve dünya malına aşırı düşkünlük sebebiyle zekâtı vermemenin ve ibadetleri aksatmanın “malda bereketsizlik” gibi manevî bir ameliyat-ı cerrâhiye’ye sebep olduğunu kaydeder.7
Ameliyat-ı dâhiliye; sözlükte dâhilî ameliyat, iç ameliyat ve tıpta iç hastalıkları için yapılan cerrahî müdahale demektir. Risâle-i Nur’da kalbin manevî hastalıklarından arınması ve nefisten gelen yaralardan şifa bulması için insanın kendi bünyesinde veya hizmet dairesi içinde ya da Müslümanlar arasında gerek kader tarafından, gerekse iradeye bağlı olarak yapılan manevî “iç müdahale” veya “dâhilî terbiye usulüne” Üstad Bedîüzzaman Saîd Nursî ameliyat-ı dâhiliye demiştir.
Meselâ Bedîüzzaman’a göre, ibadetlerini ihmal edenlere gelen amel cinsinden cezalar, zekâtını vermeyenlere gelen mal zayiatı veya mal tutkunlarına semavî afetle isabet eden mal telefi, toplumca İslâm’ın şeâirine sahip çıkmamanın neticesinde gelen ekonomik buhran ve geçim sıkıntısı kader tarafından tayin edilen birer ameliyat-ı dâhiliyedir.8
Üstad Saîd Nursî Hazretleri; Gavs-ı Azam Şeyh Abdulkadir Geylânî’nin (ra) Fütûhu’l-Gayb namındaki çok şiddetli kitabını kendisini muhatap sayarak okuduğunu, gururunu ve nefsini dehşetle kıran bu kitabın nefsinde şiddetli ameliyat-ı cerrahîye yaptığını, fakat neticede şifalı bir ameliyata dönüşerek kalbine inkişaf verdiğini kaydeder.9
Ameliyat-ı insaniye ise, sözlükte insan üzerinde yapılan ameliyat, insanın hastalıklarını tedavi etmek için yapılan operasyon ve insan için yapılan tıbbî müdahale mânâlarındadır.
Bedîüzzaman’a göre kader tarafından tayin edilen ve insanı uyarmak ve ameli karşısında ceza olmak üzere verilen ve kendisine ameliyat-ı cerrahîye veya ameliyat-ı kaderiye de denilen ameliyatlar, yani İlâhî cezalar ve semavî ikazlar aynı zamanda birer ameliyat-ı insaniyedir.10 Çünkü yapıp ettiklerinin yanlış olduğunu bildirmesi, aklını başına getirmesi ve doğru yola sevk etmesi için kader bu tür dünyevî ceza ve mûsibetleri insan üzerinde uygulamaktadır. Sonuçta aklı başında olan insanlar bu cezalardan ders almakta ve sürüklendikleri yanlış yoldan dönerek tövbekâr olmaktadırlar.
İnsanı doğru yola yönlendiren kader, böylece aslında bir hidâyet rehberi görevini de üstlenmiş olmaktadır. Anlaşılıyor ki, her şey insanoğlunun âhirette kaybetmemesi ve ebedî hayatını kazanması için kader tarafından düzenlenmiştir. Bundandır ki, dünyanın mûsîbetleri âhiretin gülleri hükmündedir.
Bu hakikat Peygamber Efendimiz (asm) tarafından defalarca dile getirilmiştir. Bir hadislerinde, “Mûsibetler, yüzlerin karardığı Kıyamet Gününde sahibinin yüzünü ak eder.”11 Buyuran Allah Resulü (asm), bir diğer hadislerinde, “Allah kul için önceden manevî bir makam takdir etmiştir. Fakat kul ameliyle o makama ulaşamıyorsa Allah ona bedeni, çoluk çocuğu ve malıyla ilgili bir mûsibet verir. Sonra da daha önce takdir ettiği makama ulaşması için onu bu mûsibetlere karşı sabırlı kılar.”12 buyurmuştur.
DİPNOTLAR:
6. Lem’alar, s. 50
7. Kastamonu Lâhikası, s. 164
8. Kastamonu Lâhikası, s. 65
9. Mektûbât, s. 339; Sikke-i Tasdîk-i Gaybî, s. 129; Tarihçe-i Hayat, s. 122
10. Kastamonu Lâhikası, s. 164
11. Câmiü’s-Sağîr, 4 / 3796
12. Câmiü’s-Sağîr, 1 / 377
21.07.2008
E-Posta:
[email protected]
|