Söz söylemek fıtrat gereğidir. Yaratılıştan Rabbimizin verdiği bir ziynettir bir süstür. Öyle bir süstür ki bize ve âleme Rabbimizin ihsan ve ikram ettiği diğer süsleri de anlatır, dillendirir.
Doğru yerde, doğru zamanda doğruları konuşabilmek, anlatabilmek ve yazmak…
Bunun tersi var mı dersek: Yanlış yerde, yanlış zamanlarda, yanlışları konuşmanın yanında, her halükârda konuşmak, konuşmak için konuşmak, doğru yanlış ne varsa konuşmak, anlatmak ve yazmak… Eskilerin lâfızperestlik dediği bu hali Bediüzzaman da belâgatta ve kelâmda bir hastalık olarak isimlendiriyor. Ama bu hastalığa düçar olanların, hasta olduklarını bilmediklerini de söylüyor.
Çok bilmişlik denen, bayağı ve hafif meşrep her söze atılmak huyu bile bu hastalığın yanında zikredilmeyebilir. Çünkü birisi ihtiyarî, diğeri gayri ihtiyarîdir.
Konumuzla ilgili, ona paralellik arz eden, onu destekleyen çok farklı gibi görünen kavramlar ve fikirler de yok değil tabiî ki…
Alışkanlıklarımızın herkes tarafından benimsenmesini istemek. Onları düstur ve prensip olarak kabul edip, kabul ettirmeye çalışmak. Tabir-i caiz ise huyu, hay eylemek…
Tarzı, şekil ve seçme yolunu sabit görüp sabit görülmelerini arzu etmek. Hatta bunları uyduruk metinlerde doğru isim ve resimlerle takdim edip millete halaskârzâde olarak yutturmaya çalışmak, bunun için maddî ve manevî büyük gayretlere, faaliyetlere girmek…
Alışılmadık bir tarzı ve hizmet metodunu ortaya koymak veya bir şekilde sarmalayarak, onu; Hizmeti ve önemini anlamayanlara veya anlamak istemeyenlere veya kast-ı maksadı olanlara, çığır açmanın girdabına düşmüş olarak yuvarlananlara zorla kabul ettirmeye çalışmak…
Ermeni, Taşnak ve Rum komitacılarına özenerek, hedef ve ideali noktasından her türlü kudsiyeti ayaklar altına alacak kadar rahat ve pervasız olmak, olabilmek, olmaya zorlanmak…
Acımak ve kurtuluş için duâ etmek kâfi değil, yeterli değil diyorsak; uhuvveti, muhabbeti ve müfritane irtibatı ve önemini özellikle kendimize anlatmaya çalışmalıyız ve bu yolda bir gayretin içinde olmalıyız.
Mütemerridane ve derin taraftarlık marazıyla hareket eden nefsimize ve şeytanımıza lâfızperestlik ile bile lâf anlatamayacağımıza göre; bundan sonraki zamanlara ve zamanın insanları için daima on beş günde bir okunan değil de, yüz on beş günde de olsa tatbik edilebilen bir ihlâs, uhuvvet ve hizmet düsturları manzumesine adımızı yazdırmalıyız. Okuma adına…
Kolay, basit ve bayağı herkes olabilir… Önemli olan zor hizmetin, zor şartlarında zor işleri yapmak: Nefis, şeytan ve enaniyetimizi al aşağı etmektir…
Allah yardımcımız olsun…
18.07.2008
E-Posta:
[email protected]
|