"Gerçekten" haber verir 05 Temmuz 2008
Anasayfam Yap | Sık Kullanılanlara Ekle | Reklam | Künye | Abone Formu | İletişim
ASYA'NIN BAHTININ MİFTAHI , MEŞVERET ve ŞÛRÂDIR

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi
[email protected]
adresine bekliyoruz.
 

Habib FİDAN

Geceye medhiye



Geceler pek sevilmez insanlar tarafından. Asırlarca şâirler, yazarlar ve bilûmum romantik karakterler hep ürkmüştür geceden. Oysa iyi tarafları da var gecenin. Ortalık tenhalaşıp da sessizliğin saltanatı başladı mı alaca karanlıkta, insan için tarifi imkânsız iç hesaplaşmalar başlar meselâ. O an eğrisi ve doğrusuyla teraziye koyduğumuz yaşantımız, gecenin kucağında ayarını bulma eğiliminde olur. Gündüzün hengâmesi içinde çoğu zaman gözden ve gönülden uzak kalan gerçekler, artık gecenin aydınlığında önümüze düşüverir dökülen saç misali. İşte bu vaziyet ve duygu hâli, gecenin bir hâkem rolü üstlendiğinin göstergesidir. Ve dikkat edilirse, insanoğlu asırlar boyu kendini çoğunlukla gecenin hakemliği ve örtüsü altında en güzel ifade etmiştir.

Bence insan görebilir ve bakış açısını netleştirebilirse, gecede çok olumlu taraflar bulabilir. Meselâ parlak bir dolunayın aydınlığında gündüz pek de kuramadığımız, şuura yakınlaştıramadığımız hayallerimiz ortalığa dökülüverir birden. Artık gecenin bağrından çıkan masmavi masallarla, Kafdağı’nın ardına yürüme azmini gösterme zamanıdır. Gündüzün çarklarında gerçekleşmeyi arzulayan nice hayalimiz, mehtap şarkılarıyla dansa kalkar ve o nazenin mutluluğu tattıracağının müjdesini kulağımıza fısıldayıverir. Yıldızlar gökkubbede asılı duran bin bir emelimizdir artık. Dolunay, mükemmelliğin timsali oluverip çıkmıştır.

Gece deyip geçmemek lâzım. Çünkü o zifiri karanlık, bir an olsun temkini elden bırakmamayı hatırlatmasını da bilir. Gündüz pek de fark edemediğimiz, içinde yuvarlandığımız aceleciliğimizin ne denli tehlikeli olduğunu yalnızlığın şarkısıyla öyle bir anlatır ki bize, o an bütün benliğimizle bunun aczini ve fakrını yaşarken, şefkatin doyumsuz tadını tefekkür makamında idrak ederiz. Düşünün bir kere… Uzayın boşluklarında yüzen bir tiyatro sahnesindesiniz... Perdeler açılıyor yavaştan. “Kaçıncı perde bu açılan? Kaçıncı merdiven bu, sahneye dayanan? Şu ortalığa düşmüş, dört elle dünyaya sarılarak insanları canından bezdirme pahasına, ihtirasına yenilenler hangi rolün suflörlüğüne soyunuyor?” gibi soruların cevaplarını geceden başka hangi aydınlık verebilir?

Gece bu! Karanlığın kucağında uzayıp giden yollarda bulursunuz kendinizi bir ara. Önce rüzgâr eser, insanı sersemleten mayhoş kokular etrafa yayılır. Gönül açar ellerini ve kucaklar, hasret yüklü hatıralardan arta kalan pişmanlıkları. Ve ebedî saadete susamış bir ruhla, tozlu yollarda çamur kokan ayaklardan sıyrılıp huzur sesini duyarak ilerler. Meydanın dâim misafiri güvercinler ve kıyılarda söyleşen, bin bir umutla sabahı bekleyen martılarla tanışır. Denizin ortasına düşecek şükür çığlıklarını bir şarkı tadında dinlemenin hazzıyla, zamanı damla damla içinde yaşar. “Daha dün” söyleminin kekremsi tadını geride bırakarak, “Haydi Abbas, vakit tamam” edasını takınıp naif bir hasret bırakır süveydasına…

Gecede inleyen bir nağmedir artık mazi. Bir yerde kalıp daha öncekiler gibi, sadece huzurla el sallamayı bilmektir aslolan. Yarınlarda tekrar avuçlanabilme ümidiyle, her çağrıldığında hayalleri süslemektir görevi gecenin. İstikbal yollarında gönül bağından kopan çil çil umut taneleri, toprağında sümbüllenir gecenin. Her hareket, her bakış ve her düşünce bir iç cümbüşü getirir beraberinde. Öyle bir cümbüş ki, ezelden takdir edilip ebede doğru giden “gelgit” demdemeleridir. Ve bütün bu gelgitler, yollara toprak olan gönül yolculuğunun dünya serencamıdır.

Gönül hayret vadisinde… Gönül, heybesi sırtında bir abdal; gecenin koynunda, rüzgârın kanatlarında, bir ney tadında akreple yelkovanın peşi sıra sonu vuslat bir hicrana yürür… Zira her ayrılık, bir vuslat içindir.

Evet, gece güzeldir. Maharet görebilmekte…

05.07.2008

E-Posta: [email protected]


 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri


Önceki Yazıları

  (28.06.2008) - Hayatımız(da) futbol

  (21.06.2008) - Güzel (i) görmek elimizde

  (14.06.2008) - Karne serencamı

  (07.06.2008) - Ahmet Haşim’in “O belde”sinde

  (31.05.2008) - İstanbul’u anla(t)mak

  (24.05.2008) - BİR ÖMÜRLÜK MASKELİ HARİKALAR KUMPANYASI

  (17.05.2008) - ÇOCUKLARIN ANLAYACAĞI YUNUS EMRE ARANIYOR

  (10.05.2008) - SEKÜLER HIDRELLEZ (Mİ?)

  (05.04.2008) - Devrik cümle bolluğu

  (29.03.2008) - Öyle değil, böyle demeli!

 
GAZETE 1.SAYFA
Download

Gezi Eki Pdf

Bütün yazılar

YAZARLAR

  Abdil YILDIRIM

  Abdurrahman ŞEN

  Ahmet ARICAN

  Ahmet DURSUN

  Ali FERŞADOĞLU

  Ali OKTAY

  Atike ÖZER

  Cevat ÇAKIR

  Cevher İLHAN

  Davut ŞAHİN

  Elmira AKHMETOVA

  Fahri UTKAN

  Faruk ÇAKIR

  Fatma Nur ZENGİN

  Gökçe OK

  Habib FİDAN

  Hakan YALMAN

  Halil USLU

  Hasan GÜNEŞ

  Hasan YÜKSELTEN

  Hülya KARTAL

  Hüseyin EREN

  Hüseyin GÜLTEKİN

  Hüseyin YILMAZ

  Kadir AKBAŞ

  Kazım GÜLEÇYÜZ

  Kemal BENEK

  M. Ali KAYA

  M. Latif SALİHOĞLU

  Mahmut NEDİM

  Mehmet C. GÖKÇE

  Mehmet KAPLAN

  Mehmet KARA

  Meryem TORTUK

  Mikail YAPRAK

  Murat ÇETİN

  Murat ÇİFTKAYA

  Mustafa ÖZCAN

  Nejat EREN

  Nimetullah AKAY

  Nurettin HUYUT

  Osman GÖKMEN

  Raşit YÜCEL

  Rifat OKYAY

  Robert MİRANDA

  Ruhan ASYA

  S. Bahattin YAŞAR

  Saadet Bayri FİDAN

  Saadet TOPUZ

  Sami CEBECİ

  Selim GÜNDÜZALP

  Sena DEMİR

  Serdar MURAT

  Suna DURMAZ

  Süleyman KÖSMENE

  Vehbi HORASANLI

  Yasemin GÜLEÇYÜZ

  Yasemin Uçal ABDULLAH

  Yeni Asyadan Size

  Zafer AKGÜL

  Zeynep GÜVENÇ

  Ümit KIZILTEPE

  İslam YAŞAR

  İsmail BERK

  İsmail TEZER

  Şaban DÖĞEN

  Şükrü BULUT

© Copyright YeniAsya 2008.Tüm hakları Saklıdır