"Gerçekten" haber verir 05 Temmuz 2008
Anasayfam Yap | Sık Kullanılanlara Ekle | Reklam | Künye | Abone Formu | İletişim
ASYA'NIN BAHTININ MİFTAHI , MEŞVERET ve ŞÛRÂDIR

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi
[email protected]
adresine bekliyoruz.
 

S. Bahattin YAŞAR

Zafer’den ‘imkânsızmümkün’ örnekleri



BİR KAHRAMANLA TANIŞMAK İSTERSİNİZ SANIRIM

Kahramanlarla tanışmak heyecan vericidir. Nesi heyecan vericidir diye sorulursa, çünkü onlar kendilerine verilen Cenâb-ı Hakkın verdiği kabiliyeti O’nun izni dairesinde kullananlardırlar diye cevap vermek yerinde olur sanırım.

İşte o kahramanlardan birisi de son yazılarda yazılar vesilesiyle tanıştığımız Zafer kardeşimiz. Ankara’da oturuyor. Bize ilettiği e-mektupta ders alınacak pek çok noktalar var.

Birlikte paylaşalım.

“Selâmün aleyküm, ben Zafer, Ankara’dan. Kör bir vatandaşım. Siyasal Bilgiler Fakültesi, Kamu Yönetimi mezunuyum ve memurum. Sizin bugünkü makalenizi okudum. Benim daha önce kafamda düşündüğüm bazı şeyleri buldum. Bu konuyu çeşitli defalar konuştum. Bu şekilde sözler söyledim. Gözlerim görmediği için arkadaşlarım ve çevremden pek çok insan, onu nasıl yapacaksın? Başaramazsın, yapamazsın, onun hakkından nasıl geleceksin dedikleri için, ben de pek ses çıkarmazdım. İlkokul, ortaokul, lise, fakülte biraz böyle gitti. Fakat fakültenin ileriki zamanlarında, ben kendi kendime, ‘bu şekilde düşünen insanların konuşmaları yanlış’ demeye başladım. Ancak bir türlü karşı düşüncelerimi söyleyemedim. Dediğiniz gibi böyle öğretildiği için böylede yaşıyordum. İşe yeni başladığım zamandı. Kendi kendime dedim ki, en iyisi ben bana yapamazsın dedikleri zaman, ben de onları dinlemeden onu nasıl yapayım demeye başladım. Ben, ‘yapamazsın’ denen şeyleri, yapmak için uğraşayım ki, o da yapabileceğim olay için bana yardımcı olsun. Hatta bir gün asansöre binmek istedim ve düğmeyi aramaya başladım. Fakat bir türlü bulamıyordum. Ortada apartman sessiz olduğu içinde kimse yoktu. Bir süre daha beklerken biri apartmanın kapısından girdi ve düğmeye bastı, kapıyı açtı. Ben de dedim ki ‘Düğme nerede, ben de öğrenebilir miyim.’ dedim. O da, ‘Ben bastım gerek yok.’ dedi. ‘Olsun, diğer zaman yine gerekecek.’ dedim. ‘O zaman ben ne yapacağım?’ dedim. ‘Neyse öğrenemedim. O binadan tekrar aşağı inmem gerekiyordu ve düğmeyi nasıl bulacağımı düşünerek, kapıdan çıkıp asansöre yaklaştım ve düğmeyi aramaya başladım. Fakat bir türlü bulamıyordum. Hatta merdivenden inmeyi düşündüm. Ancak bulmam gerektiğine de inanıyordum. Belki bu basit bir şeydi, ama yapmam gereken bir şey olduğuna da inanıyordum. Bir yandan da kendimle alay edip duruyordum. ‘Ne biçim adamsın, bir düğmeyi bulamıyorsun, beceriksizin birisisin, hiçbir işe yaramazsın’ derken biri geldi ve düğmeye bastı kapıyı açtı. Ben yine sordum, ‘Düğmenin yeri nerede, ben de öğrenebilir miyim? Siz yokken kime soracağım’ dedim. ‘Allah razı olsun bu sefer arkadaş düğmenin yerini göstermeyi kabul etti. Sonunda bunu öğrendim.

‘İnsanlar nedense bizim için hayatta basit gibi görünen çoğu işleri öğretmek istemezler. Ne meselâ, çay doldurmak, çayın şekerini atmak, kaşıkla karıştırmak. Bunların hepsini misafir olduğumuz yerdeki insanlar yapar. Ben de, ‘niye yapıyorsunuz’ deyince; yorulma diye, diyorlar. Bu işler yorulacak işler mi acaba? Bence çayın içmesi de zor iş olmalı, o zaman bir de içirseniz olmaz mı derim. O zaman ne demek istediğimi anlarlar.’

‘Bir de arkadaşın bürosunda mutfakta ocağı açık bırakmışlar. Ancak mutfakta kimse yok, herkes içerde ben de mutfağa girdim ve herhalde ocak açık dedim ve ocağın yanına gittim, kendime göre bir yön belirleyip kapattım. Ocağın altına baktım, herhalde kapattım dedim sıcaklığın durumuna göre. Fakat emin olamadım. Oranın ocağını bilmediğim için, içeri gidip arkadaşın birini çağırmaya çalıştım. Ancak arkadaşlar yabancı olduğu için Türkçe bilmiyorlardı. Neyse bir şekilde derdimi anlattım. Arkadaşı mutfağa getirdim ve baktırdım, ‘tamam kapalı’ dedi. Neyse büronun sorumlusu arkadaş gelince dedim ki, ‘ocağı niye açık bıraktın’ dedim. Bina yansa, ‘körün biri yaktı diyecekler’ dedim. O da, ‘yahu arkadaşlara söylemiştim kapatsınlar diye.’ Bilemem ama, dedim sonra körün biri yaktı diyecektiler dedim.’

‘Onun için hatta belediyede çalışan bir abiye dar düşünceler, dar sokaklar, dar caddeler her şeyin darını düşünüyoruz. Doğuştan dar düşününce sonradan geniş düşünmekte dar oluyor. Neyse çok yazarak sizi meşgul ettim. hakkınızı helâl edin. Selâm ve duâ ile.’

ENGELLİ OLMAK, ALLAH'A KUL OLMAYA ENGEL DEĞİL

Zafer kardeşin dünyasının renkliliği kurduğu cümlelerden anlaşılıyor. Sonra baktık ki, mektuplaşmalar devam etti. Kıymetli Zafer'in sonraki mektubunu da sizinle paylaşmadan geçemeyeceğim.

DOSTLUK BAŞLADI, BİR MAİL DE BENDEN

Zafer Bey merhabalar.. Öncelikle incelik gösterip mail iletmeniz beni sevindirdi. Böylece sizinle tanışmış olduk. İnşaallah yazışmalarımız sürer.

Sizler gerçekten orijinal insanlarsınız. ‘Kör bir vatandaş’ diyorsunuz, ama ben, gözü gören körleri çok tanıdığım için, meselenin gözün görmesinden çok öte görmeklerde olduğu kanaatini taşıyorum. Gönül gözleri hepsinin ötesinde görüşlere sahip. Cenâb-ı Hakkın âdil olduğunu kabul eden için, ne gözlerinin görmemesi bir adaletsizliktir ve ne de gözlerinin görmesi adalettir. Önemli olan Cenâb-ı Hak nasıl takdir etmişse ona uygun bir hayat biçimi içerisinde olabilmektir. Onun için kullanamayan noktasında gözler, dalâletinin; kullanan için ise gözlerin olmaması hidayetinin vesilesi olabilir. Belki de pek çok insan için gözlerinin varlığı, kayboluşun, günahlara dalmanın sebebidir. O zaman o göz onun için fayda mıdır? Bütün hesapları ebedî hayatı düşünerek yaparsak, sanırım o zaman pozisyonlar değişiyor.

Allah elimizde olan emanetlerini kendi rızası doğrultusunda kullanmayı nasip etsin. Hesabını veremeyeceğimiz yükler altına almasın bizi ve nefsimizin eline bırakmasın.

Zafer kardeş, duâlarını bekler, bundan böyle yorumlarını arzu ederim.

Allah’a emanet olunuz.

ORİJİNAL İNSANLARLA TANIŞMAK NE GÜZEL

‘Selâmün aleyküm Sebahattin Bey, ben Yeni Asya camiasına derslere katılan biriyim. Gazeteyi internet yoluyla mümkün olduğu kadar okumaya çalışıyorum. Söylediklerin için Allah razı olsun. Radyonun birinde şöyle bir söz vardı. Program açılışında ‘engelli olmak Allah’a kul olmaya engel değil. Engelsiz olmak Yaratıcıyı tanımak için daha büyük bir kolaylık olduğunu düşünüyorum. Yeter ki onu düşünmeyi bilelim. Benim çevremde de benim gibi olup yanlışlara gidenler var.’

‘Gözleri görüp, yanlışlarda sürüklenenler de var. Önemli olan etrafımızdakileri anlayıp, analiz etmeyi bilmektir. Analizi doğru yaparsak sonuç doğru olur. Yanlış yaparsak, sonucu yanlış olur. Çok zeki olmak veya normal zekâlı olmak gibi. Allah’ın verdiği bu cihazların da büyük bir ikramı olduğuna göre, görmenin de büyük bir önemi var tabi. Fakat olmaması açısından da büyük bir eksikliğini duymuyorum. Ancak Allah bana, ‘görmek ister misin?’ dese, Allah’ım senin yarattığın nimetleri anlamak, daha hayırlı ameller etmek, şükretmek için ‘isterim’ derim. Tabiî ki bıçak insanları kesmek için de kullanılır, ekmek kesmek için de kullanılır. O zaman, ‘bıçak haşa niçin yaratıldı’ mı diyeceğiz. Gözün, bilgisayar kullanan biri olarak çok işe yaradığını biliyorum. Ancak görmeden de Allah’a şükür kullanabileceğim programlar yardımıyla işlerimi halledebildiğim için de Allah’a şükrediyorum. Böyle sesli programı icat eden insana da, ‘Allah razı olsun’ diyorum.

‘Bu, benim gibi görmeyen arkadaşın, imkânsız-mümkün kolayı zevkli hale getiriyor ve diğer insanlardan büyük ölçüde fark olmadığını düşünüyorum. İnsanlara Allah’ın yardımıyla, ona güvenirse; elinden geleni yapıp fakat yapamadığı zaman da şimdilik başaramadım, ama Allah izin verirse ileriki zamanlarda bu işi Allah’ın izniyle başaracağım derse, herhalde doğruyu yapmış olur diye düşünüyorum.’

‘Yardımı da yaptırmayarak yardım değil, yaptırarak yardım etmek en güzel yardım olacağını düşünüyorum. Allah akıl verdiğine göre, bunu en doğru şekilde kullanarak onun izin verdiği ölçüde kullanarak yapabileceğimiz çabayı gösterip başaramasak da kendimizi o yolu açma anlamında kullanmaya çalışmamız gerektiğine inanıyorum.’

‘Yine çok uzattım hakkınızı helâl edin.’

‘Selâm ve duâ ile.’

05.07.2008

E-Posta: [email protected]


 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri


Önceki Yazıları

  (21.06.2008) - Özgürsünüz ama sorumlusunuz

  (07.06.2008) - İnsan topluluk karşısında neden heyecanlanır?

  (31.05.2008) - İmkânsız mümkün,mümkün kolay,kolay zevkli

  (24.05.2008) - Dirseğimizin altına koyduğumuz kitap kadar parmağımız yukarı kalkar

  (17.05.2008) - Ben kendime, sizin bana baktığınız gözle bakmıyorum

  (10.05.2008) - İlham, ikramdır

  (03.05.2008) - İnsan, namazı kadardır

  (19.04.2008) - İnsanlık köyü Onunla (asm) güzelleşti

  (05.04.2008) - Diplomalı hamallardan çekiyoruz

  (29.03.2008) - Gün ‘ömür’de; ömür ‘gün’dedir

 
GAZETE 1.SAYFA
Download

Gezi Eki Pdf

Bütün yazılar

YAZARLAR

  Abdil YILDIRIM

  Abdurrahman ŞEN

  Ahmet ARICAN

  Ahmet DURSUN

  Ali FERŞADOĞLU

  Ali OKTAY

  Atike ÖZER

  Cevat ÇAKIR

  Cevher İLHAN

  Davut ŞAHİN

  Elmira AKHMETOVA

  Fahri UTKAN

  Faruk ÇAKIR

  Fatma Nur ZENGİN

  Gökçe OK

  Habib FİDAN

  Hakan YALMAN

  Halil USLU

  Hasan GÜNEŞ

  Hasan YÜKSELTEN

  Hülya KARTAL

  Hüseyin EREN

  Hüseyin GÜLTEKİN

  Hüseyin YILMAZ

  Kadir AKBAŞ

  Kazım GÜLEÇYÜZ

  Kemal BENEK

  M. Ali KAYA

  M. Latif SALİHOĞLU

  Mahmut NEDİM

  Mehmet C. GÖKÇE

  Mehmet KAPLAN

  Mehmet KARA

  Meryem TORTUK

  Mikail YAPRAK

  Murat ÇETİN

  Murat ÇİFTKAYA

  Mustafa ÖZCAN

  Nejat EREN

  Nimetullah AKAY

  Nurettin HUYUT

  Osman GÖKMEN

  Raşit YÜCEL

  Rifat OKYAY

  Robert MİRANDA

  Ruhan ASYA

  S. Bahattin YAŞAR

  Saadet Bayri FİDAN

  Saadet TOPUZ

  Sami CEBECİ

  Selim GÜNDÜZALP

  Sena DEMİR

  Serdar MURAT

  Suna DURMAZ

  Süleyman KÖSMENE

  Vehbi HORASANLI

  Yasemin GÜLEÇYÜZ

  Yasemin Uçal ABDULLAH

  Yeni Asyadan Size

  Zafer AKGÜL

  Zeynep GÜVENÇ

  Ümit KIZILTEPE

  İslam YAŞAR

  İsmail BERK

  İsmail TEZER

  Şaban DÖĞEN

  Şükrü BULUT

© Copyright YeniAsya 2008.Tüm hakları Saklıdır