"Gerçekten" haber verir 29 Haziran 2008
Anasayfam Yap | Sık Kullanılanlara Ekle | Reklam | Künye | Abone Formu | İletişim
ASYA'NIN BAHTININ MİFTAHI , MEŞVERET ve ŞÛRÂDIR

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi
[email protected]
adresine bekliyoruz.
 

Hüseyin GÜLTEKİN

Ahlâkî yozlaşma sınır tanımıyor



Sıcaklar bahanesiyle açılıp saçılmalar aldı başını gidiyor. Her türlü müstehcenlik dolu dizgin. Caddelerde sokaklarda insanın ar damarını çatlatan, insan olmanın şerefini ayaklar altına alan çirkin mi çirkin insan manzaraları...

Ancak gizli mahfillerde işlenen iğrenç hâl ve tavırlar; artık pervasızca herkesin gözleri önünde, cadde ortalarında sergileniyor. Hiç kimsede çıt yok. Kendi adıma söylüyorum; mecbur kalmadıkça çarşı pazara çıkmıyorum. Mecbur kaldığım zamanlarda da âcilen, işlerimi bitirir bitirmez evime dönüyorum.

Bu arada insan sormadan edemiyor, malûm çevreler hangi hakla, hangi niyetle baskı altında olduklarını, istedikleri hayatı yaşayamadıklarını söyleyip habire hükûmete yükleniyorlar. “Mahalle baskısı” var dediklerinin bir mantığı, bir dayanağı var mı gerçekten? Kumarhaneler harıl harıl çalışıyor... Adım başı tekel bayileri gece gündüz demeden alış verişte. Açık veya kapalı yerlerde içki âlemlerini görmeyen yok. Sigara ve içki, uyuşturucu alışkanlığı ilköğretim okullarına kadar girmiş.

Dünyanın neresinde bu sınır tanımaz yaşantı biçimi var? Veya insanlık tarihinde sınırsız hürriyetin bir tarifi var mı? Şehevâni, nefsânî duyguları tatmin etmenin özgürlükle bir alâkâsı var mı? Öyle dahi olsa, şahsî keyiflerimizi, zevklerimizi tatmin için çevremizdeki insanları rahatsız etmeye hakkımız var mı?

Görünen o ki, Türkiye “hem suçlu, hem güçlü” insanların yaşadığı bir ülke... Güçlü bir azınlığın, haklı fakat sessiz bir çoğunluğa hükmettiği bir memleket... Pervasız bir azınlığın, sesi soluğu çıkmayan büyük bir çoğunluğu esir aldığı bir ülke... Her türlü gayr-i ahlâkî yaşantının, her çeşit sefihliğin “şahsî özgürlük” adı altında sonuna kadar yaşanılması âdet haline getirilen bir yurt.

Ucu dinimize, kudsî değerlerimize dokunmadığı veya onlara bir zarar ziyan olmadığı sürece, siyasetle, siyâsî iktidarla alâkalı hiçbir meseleyi dillendirmeye, yazmaya prensip olarak niyetli değilim. Yazdıklarımı takip edenler, bunun böyle olduğunu bilirler. Çünkü siyâsî yazıları yazan diğer arkadaşlar var. Ama bakıyorsunuz ki, gerek siyasî iktidardan, gerekse muhalefet dediğimiz partilerden veya milletvekillerinden, inançlarımıza, kudsî değerlerimize öyle hücumlar, öyle tecavüzler oluyor ki; “Bu siyasî bir meseledir, beni alâkadar etmez” diyemiyorsunuz. Ve işte böyle durumlara girildiğinde, bizde makul olan cevap hakkımızı kullanıyoruz ki, zaten bu çeşit yazılara da siyasî yazı denemez.

Maalesef acı bir gerçektir ki, bizler ülfet sâikasıyla farkında olmasak da, uzunca bir süredir ülkemizde korkunç bir ahlâkî yozlaşma yaşanıyor. İnsanımızı tehdit eden bu ahlâkî erozyon maalesef gittikçe artıyor. Bu yozlaşmadan en çok zarardîde olanlar da başta tâife-i nisâ olmak üzere çocuklar ve gençlerdir.

Bu duruma sebebiyet verenler var... Bu acı felâkete karşı lâkayt kalıp seyirci olanlar var... Sebep olanlar belli... Medya dediğimiz, internet, televizyon, gazete ve dergiler... Tamamen kontrolsuz, denetimsiz bir şekilde çirkin yayınlarına devam etmekte olan bu yayınların yaptıkları dehşetli tahribâtı ifadeye dilimiz, kalemimiz kâfî gelmez.

Bu tehlikeli gidişe seyirci kalanların başında da, ne acıdır ki, birinci derecede sorumlu anne ve babalar var. Anne-baba olmayı, sadece evlenip çoluk-çocuk sahibi olmak veya onların karınlarını doyurmak olarak bilen böylesi valideynlere söylenecek o kadar söz var ki... Yine de hesap günü gelmeden, anne-baba olmanın sorumluluğunu derk edip, çocuklarına sahip çıkmalarını temennî ediyoruz.

Kötü gidişe, ahlâkî yozlaşmaya karşı sorumluluk taşıdığı halde, seyirci kalmayı tercih eden kurum da devletimiz... Ve devletin en önemli bir kurumu olan hükûmet... Vatandaşını maddî ve mânevî tehlikelerden korumakla vazifeli devletimiz ve muhafazakâr görünümlü hükûmetimiz, ne yazık ki bazı sorumluluklarının farkında değil.

29.06.2008

E-Posta: [email protected]


 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri


Önceki Yazıları

  (22.06.2008) - Evlilikte kriterlerimiz ne olmalı?

  (15.06.2008) - Hâkimin yakasına yapışılır mı?

  (08.06.2008) - Hizmetlerimizin dinamosu

  (01.06.2008) - Yaşanmış bir darbe hikâyesi

  (25.05.2008) - Okumama marazı

  (18.05.2008) - “Fikr-i infirâdî”

  (11.05.2008) - Sorumluluklarımız

  (04.05.2008) - Okulunu örtüsüne fedâ edebilmek

  (27.04.2008) - Şahs-ı mânevîye tâbi olmak

  (21.04.2008) - Cemaate bizim ihtiyacımız var

 
GAZETE 1.SAYFA
Download

Gezi Eki Pdf

Bütün yazılar

YAZARLAR

  Abdil YILDIRIM

  Abdurrahman ŞEN

  Ahmet ARICAN

  Ahmet DURSUN

  Ali FERŞADOĞLU

  Ali OKTAY

  Atike ÖZER

  Cevat ÇAKIR

  Cevher İLHAN

  Davut ŞAHİN

  Elmira AKHMETOVA

  Fahri UTKAN

  Faruk ÇAKIR

  Fatma Nur ZENGİN

  Gökçe OK

  Habib FİDAN

  Hakan YALMAN

  Halil USLU

  Hasan GÜNEŞ

  Hasan YÜKSELTEN

  Hülya KARTAL

  Hüseyin EREN

  Hüseyin GÜLTEKİN

  Hüseyin YILMAZ

  Kadir AKBAŞ

  Kazım GÜLEÇYÜZ

  Kemal BENEK

  M. Ali KAYA

  M. Latif SALİHOĞLU

  Mahmut NEDİM

  Mehmet C. GÖKÇE

  Mehmet KAPLAN

  Mehmet KARA

  Meryem TORTUK

  Mikail YAPRAK

  Murat ÇETİN

  Murat ÇİFTKAYA

  Mustafa ÖZCAN

  Nejat EREN

  Nimetullah AKAY

  Nurettin HUYUT

  Osman GÖKMEN

  Raşit YÜCEL

  Rifat OKYAY

  Robert MİRANDA

  Ruhan ASYA

  S. Bahattin YAŞAR

  Saadet Bayri FİDAN

  Saadet TOPUZ

  Sami CEBECİ

  Selim GÜNDÜZALP

  Sena DEMİR

  Serdar MURAT

  Suna DURMAZ

  Süleyman KÖSMENE

  Vehbi HORASANLI

  Yasemin GÜLEÇYÜZ

  Yasemin Uçal ABDULLAH

  Yeni Asyadan Size

  Zafer AKGÜL

  Zeynep GÜVENÇ

  Ümit KIZILTEPE

  İslam YAŞAR

  İsmail BERK

  İsmail TEZER

  Şaban DÖĞEN

  Şükrü BULUT

© Copyright YeniAsya 2008.Tüm hakları Saklıdır