"Gerçekten" haber verir 29 Haziran 2008
Anasayfam Yap | Sık Kullanılanlara Ekle | Reklam | Künye | Abone Formu | İletişim
ASYA'NIN BAHTININ MİFTAHI , MEŞVERET ve ŞÛRÂDIR

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi
[email protected]
adresine bekliyoruz.
 

Mikail YAPRAK

Başörtüsünün şiirleşen gözyaşları



Aziz okurlarım, mazur görünüz, yine duygularımla huzurunuzdayım. Mantığın, muhakemenin, fikrin, vicdanın ve hukukun rafa kaldırıldığı bir hengâmede; hayallerime, duygularıma, şiirlerime ve edebiyatıma sığınmayı yeğlerken, sizleri de bu “çaresizlik” çaresine, bu “çıkışsızlık” çıkışına dâvet ediyorum. Hal-i pür melâlimizi edebî nüktelerin hazzına dalarak, ağlayışlarımızın gülüşüyle, gülüşlerimizin ağlayışıyla ıslanarak zikredelim. Sıkıntılarımızı ve dertlerimizi tesbih taneleri gibi çekerek “Hû” diyelim. Dünyamızın, maddemizin, mal ve bedenimizin mahvına razı olma pahasına, ruhumuzun ve mânâmızın, efkâr ve idealimizin kurtulmasına çalışalım.

Bir zamanlar, “Sonu ağlamak olan “gülmek” lezzet vermiyor, / Gülüşüm sona kalsın, “ağlamak” istiyorum” demişim.. Farkında olmadan, yüzbinlere tercüman olmuşum.. O yüzbinlerden biri de, gazetemiz yazarlarından Faruk Çakır’ın kendisiyle röportaj yaptığı İclal Nur kızımızdır. O da gülüşünü, bütün bir milletin güleceği zamana saklayarak, şimdilik ağlamayı tercih edenlerden olmuştur. Hem de zayıf ve ümitsiz görünmemek için, gözyaşlarını içine akıtarak.. Hem de kendi derdini unutup, imtihana girebilmek için, pişmanlık ve mahcubiyet içinde istemeyerek başlarını açanların acıklı hallerini düşünerek..

Demek ki, tarih tekerrür ediyormuş. Tam çeyrek asır önce yaşananlar, gafletimiz, siyasî sakarlığımız, yol ve metod bilmezliğimiz, kısacası Ahirzaman Müceddidi’nin içtimaî ve siyasî reçetelerine riayetsizliğimiz sebebiyle hâlâ cascanlı önümüzde duruyormuş.. İşte tam çeyrek asır önce üniversite kapısında başını açmak zorunda bırakılan bir kızımızın şiirleşen gözyaşları:

Masum kız ağlıyordu, şöyle geçerken gördüm.

Görmeliydim, çünkü ben ne sağır, ne kördüm..

Ağlıyordu, kapatıp ellerini yüzüne,

Bakmadan İstanbul’un neş’eli gündüzüne..

Mevsim kıştı, ay Şubat, günü sanırsın bahar..

Yaklaştım masum kızın, az yakınına kadar..

Âlem pürneşe olup, ağlarken böyle biri,

Oldum ben oracıkta bir kulak misafiri..

Ve konuştu, dönerek bir kız arkadaşına,

Pişmanlık duygusunu, katarak gözyaşına..

“Nasıl ağlamayayım, çünkü başımı açtım.

İşim görülsün diye, sanki buna muhtaçtım(!)”

Konuştukça ağlıyor, ağlıyordu masum kız,

Kalbî duygularından alarak sürekli hız..

“Yalandır, doğru değil başka söz, başka yorum!

Örtünmek istiyorum, örtünmek istiyorum!.”

.............................................................

.............................................................

Çare olmamış lâkin, açılmış olmak o an,

“Her zaman açmalısın başını” demiş dekan.

Dedim: Söyle, kaçıncı sınıftasın, ey bacı!

Dedi: “Son sınıftayım, olacağım eczacı.”

...............................................

Olmak mı lâzım, yani hamiyetsiz, vicdansız?

Dedim, hükmüm yok bari, olaydım keşke kansız!..

Evet, “Sessiz Esen Yel” adlı kitabımızdan kısmen aktardığım bu şiir, o zamandan bu zamana nelerin hâlâ değişmediğini, artarak devam ettiğini gösteriyor. Yine o zamandan, yani bir çeyrek asır öncesinden bir anekdot:

12 Eylül sonrası, üniversitelerde başörtüsü yasağı yürekleri acımasızca yakarken, tıp fakültesi son sınfta olan kızcağızın babası müftüymüş. Bir gün aniden kapıdan geri çevrilince şaşkına dönmüş.. Vicdanen, kalben ve imanen işin içinden çıkamayınca “fetva” için babasına koşmuş.. Babası, meseleyi kızının kalbine ve gönlüne havale etmekle beraber, yarım ağızla “Altı ay içinde nasıl olsa diplomanı alıp kurtuluyorsun. Bu süreyi, okulda başını açarak, dışarda takarak geçirebilsen..” diyebilmiş. Kızı da bunu “fetva” kabul edip gitmiş.. Bir süre sonra, yüzü ağlamaklı, fakat içi ferahlı, manen muzaffer eda ile babasına dönmüş, “baba yapamadım, başımı açamadım” demiş..

— Neden kızım?

— Babacığım, insanların meraklı bakışları arasında, şu elim bir kaç defa başıma gidip döndü. Ama her defasında elim boş döndü. Ve bir an şöyle düşündüm: “Evet, okulun bitmesine altı ay süre var ama, ömrümün bitmesine ne kadar süre kaldığını bilmiyorum ki.. Ya bu süre içinde ölürsem..”

Babanın gözlerinden akan yaşlar, kızının alnına kondurduğu öpücüğe karışmış..

29.06.2008

E-Posta: [email protected]


 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri


Önceki Yazıları

  (22.06.2008) - Ölüme mazhar olanlar ve hüsn-ü zan

  (15.06.2008) - Dünyaya Barla'dan bakmak

  (01.06.2008) - Kutlu Doğumun kudsî yankıları

  (25.05.2008) - Avusturya’da Kutlu Doğum

  (18.05.2008) - Yine çocuk, yine hutbe...

  (11.05.2008) - Anne ve babaya iyilik Allah’ın emridir

  (04.05.2008) - “Allah Allah diye diye...”

  (27.04.2008) - Batı doğru İslâmı arıyor

  (20.04.2008) - Kastamonu'da bir lise talebesi

  (13.04.2008) - Akibetleri vahim olanlar

 
GAZETE 1.SAYFA
Download

Gezi Eki Pdf

Bütün yazılar

YAZARLAR

  Abdil YILDIRIM

  Abdurrahman ŞEN

  Ahmet ARICAN

  Ahmet DURSUN

  Ali FERŞADOĞLU

  Ali OKTAY

  Atike ÖZER

  Cevat ÇAKIR

  Cevher İLHAN

  Davut ŞAHİN

  Elmira AKHMETOVA

  Fahri UTKAN

  Faruk ÇAKIR

  Fatma Nur ZENGİN

  Gökçe OK

  Habib FİDAN

  Hakan YALMAN

  Halil USLU

  Hasan GÜNEŞ

  Hasan YÜKSELTEN

  Hülya KARTAL

  Hüseyin EREN

  Hüseyin GÜLTEKİN

  Hüseyin YILMAZ

  Kadir AKBAŞ

  Kazım GÜLEÇYÜZ

  Kemal BENEK

  M. Ali KAYA

  M. Latif SALİHOĞLU

  Mahmut NEDİM

  Mehmet C. GÖKÇE

  Mehmet KAPLAN

  Mehmet KARA

  Meryem TORTUK

  Mikail YAPRAK

  Murat ÇETİN

  Murat ÇİFTKAYA

  Mustafa ÖZCAN

  Nejat EREN

  Nimetullah AKAY

  Nurettin HUYUT

  Osman GÖKMEN

  Raşit YÜCEL

  Rifat OKYAY

  Robert MİRANDA

  Ruhan ASYA

  S. Bahattin YAŞAR

  Saadet Bayri FİDAN

  Saadet TOPUZ

  Sami CEBECİ

  Selim GÜNDÜZALP

  Sena DEMİR

  Serdar MURAT

  Suna DURMAZ

  Süleyman KÖSMENE

  Vehbi HORASANLI

  Yasemin GÜLEÇYÜZ

  Yasemin Uçal ABDULLAH

  Yeni Asyadan Size

  Zafer AKGÜL

  Zeynep GÜVENÇ

  Ümit KIZILTEPE

  İslam YAŞAR

  İsmail BERK

  İsmail TEZER

  Şaban DÖĞEN

  Şükrü BULUT

© Copyright YeniAsya 2008.Tüm hakları Saklıdır