ıldız böceğini bilirsiniz. Gecenin karanlığında ışık saçan bir böcektir. Kendi ışıkçığına güvenen bu küçük yaratığın bu yüzden gecenin karanlığında kaldığını da biliriz.
Ya bal arısı? Bu çalışkan yaratık ise kendine güvenmediği için, gündüzün güneşini bulur. Bütün dostları olan çiçekleri, güneşin ziyasıyla yaldızlanmış bir vaziyette görür.
Sözler isimli eserinde yıldız böceğiyle bal arısı örneğini veren, “Kendine, vücûduna ve enaniyetine istinat etsen; yıldız böceği gibi olursun. Eğer sen, fânî vücûdunu, o vücûdu sana veren Hàlikın yolunda fedâ etsen, bal arısı gibi olursun. Hem fedâ et. Çünkü şu vücud, sende vedîa ve emanettir”1 diyen Bediüzzaman Hazretleri, insanın, enaniyetine dayanıp dünya hayatını gâye-i hayal ederek geçim derdi içinde geçici bazı lezzetler için çalıştığında gâyet dar bir daire içinde boğulup gideceğine dikkat çeker. Üstelik kendine verilen bütün cihaz, âlet ve ince duygular haşirde ondan şikâyet ederek aleyhinde şehadet edecekler ve dâvâcı olacaklardır. Kendini misafir bilip misafir olduğu Zât-ı Kerîm’in izni dairesinde ömür sermayesini sarf ettiğinde ise, geniş bir daire içinde uzun bir ebedî hayat için güzel çalışır ve teneffüs edip istirahat eder. Sonra da âlâ-yı illiyyîne, yani yücelerin yücesine kadar gidebilir.2
Yıldız böceği gibi enaniyetine güvenen kimse, işte böyle sıkıntılar içerisindedir. Enaniyetine değil de, sonsuz güç kuvvet sahibi Rabbine güvendiğinde ise hem dünyada, hem de ahirette huzur bulmaktadır.
Bütün bu tehlikeler, enaniyetin mahiyetini kavramamak ve yerinde kullanmamaktan kaynaklanmaktadır.
Peki nedir bu enaniyet? Niçin verilmiştir? Nerede kullanılacaktır?
Ene de denilen enaniyet, Âdem Aleyhisselâm’dan şimdiye kadar insanlığın etrafına dal budak salan nûrânî bir tûbâ ağacı ile, müthiş bir zakkum ağacının çekirdeği hükmünde bir duygudur.
Mânâ-yı harfî gibi; mânâsı kendinde olmayan ve başkasının mânâsını gösteren bu duygunun biri hayra, biri de şerre bakan iki yüzü vardır. Hayra bakan yüzü ile, yalnız feyzi, verileni kabul eder; kendi îcad edemez. O yüzde fâil değil; îcaddan eli kısadır. Bir yüzü de şerre bakar, bu yüzde ise fâildir, fiil sahibidir.
Bediüzzaman’ın ifadesiyle enaniyet, mânâ-yı harfî yönüyle hassas bir mizan, doğru bir ölçü birimi, ihata edici bir fihrist, mükemmel bir harita, câmi bir âyna ve kâinatın güzel bir takvimidir.3 Aynı zamanda termometre gibi, Cenâb-ı Hakk’ın sınırsız sıfatlarını anlamak için bir ölçü birimidir. Bu duygu ile insan “Benim ilmim bu kadardır. Gücüm şu kadardır” gibi sınırlı kàbiliyetleriyle Cenâb-ı Hakkın sonsuz, sınırsız sıfatlarını kavramaya çalışır.
Mahiyeti, özelliği ve nerede kullanılacağını belirttiğimiz enaniyet, yerinde ve maksadına uygun kullanılmaması hâlinde ise nice felâketlere sebep olabilmektedir. Bunun üzerinde de bir sonraki yazımızda duralım.
Dipnotlar:
1- Sözler, s. 221; 2- A.g.e., s, 338.; 3- Îman ve Küfür Müvazeneleri, s. 145.
29.06.2008
E-Posta:
[email protected]
|