Sevgili Ayhan,
Bir insan düşünün. Hayatı yeme, içme, gezip tozma ve eğlenmeden ibaret görüyor. Ne bir gayesi var, ne de hedefi. Gününü gün biliyor. Robottan farksız, hareket eden ölü âdetâ. Sadece belli işleri yapmaya kilitlenmiş, yüce bir maksadı yok.
İnsanlık gibi yüce bir mevkiye yükseltilen, zerreden kürelere kadar herşey emrine verilen, faydasına sunulan bir insanın çok daha büyük, önemli, yüce görevleri omuzlaması gerekmez mi?
Ölü bir insanın birdenbire canlanması, karanlıkta elektrik düğmesine basıldığında her tarafın aydınlanması gibi iman bir kalbe girince o insan da gerçek hayatı bulur, aydınlanır; güzelliklerin, güzel huyların, yüce ideallerin peşinde koşmaya başlar.
Resûl-i Ekrem’in (asm) getirdiği hakikatler böyledir işte. Evet, o sayede insan canlanır, geçmişi, geleceği, günü aydınlanır; ürkütücü, korkutucu, yabancı görülen yaratıklar dost, sevimli, canayakın, kardeş, arkadaş görünmeye başlarlar.
Resûlullahın (asm) insanlığa getirdiği meselelerin hangisine bakılırsa bakılsın canlı, mânâlı, önemli, değerli, huzur verici olduğu görülür. Cenâb-ı Hak, “Peygamber size ne getirmişse alın, neyi yasaklamışsa ondan da kaçının”1 buyururken, emredilen ve yasaklanan bu şeylerin nasıl hayat verici, diriltici hakikatler olduğuna da başka bir âyetinde, “Ey iman edenler! Peygamberiniz sizi din ve dünyanıza hayat verecek şeylere davet ettiğinde, Allah’a ve Resûlüne uyun”2 buyururarak dikkat çeker.
Resûl-i Ekrem’in (asm) söylediği söz, yaptığı hareket ve başkalarının yapıp da hoş karşıladığı şeylere kısaca sünnet denir. Sünnet-i Seniyye: Yüce Sünnet…
Sünnet-i Seniyye dünya ve ahiret mutluluğunun temel taşıdır; bütün mükemmellik ve güzelliklerin madeni ve menbaıdır.3
“Sünnet-i Ahmediyede hiçbir mesele yoktur ki, müteaddit hikmetleri bulunmasın.”
Bediüzzaman Hazretleri gözlemleriyle, zevkederek, binlerce tecrübesine dayanarak dinin meselelerinin ve Sünnet-i Seniyyenin düsturlarının ruhî, aklî, kalbî, özellikle sosyal hastalıklara karşı gayet faydalı birer deva olduğunu gördüğünü, onların yerini başka felsefî ve hikmetli meselelerin tutamadığını bizzat müşahede ettiğini, eserlerinde başkalarına da ispat ettiğini söyler.4
İşte Cenâb-ı Hakk’ın, “Peygamber size ne getirmişse alın, neyi yasaklamışsa ondan da kaçının” buyurduğu hakikatlerin herbiri diriltici, şifa verici hakikatler. Bilebilenler için onlara uymaya çalışmak kadar kârlı, mutluluk verici birşey düşünülemez.
Dipnotlar:
1- Haşir Sûresi: 7., 2- Enfal Sûresi: 24., 3- Lem’alar, s. 108., 4- A.g.e., s. 107.
19.06.2008
E-Posta:
[email protected]
|