“MÜTEKELLİM âciz kalbimdir. Muhatap âsî nefsimdir.”1
“Yazdığım hakâik-ı îmaniyeyi [iman hakikatlerini] doğrudan doğruya nefsime hitap etmişim. Herkesi dâvet etmiyorum. Belki ruhları muhtaç ve kalbleri yaralı olanlar, o edviye-i Kur’âniyeyi [Kur’ân ilâçlarını] arayıp buluyorlar.”2
“Kendi nefsime kazandığım hakàik-i îmaniyeyi [îman hakikatlerini] ve nefsimde tecrübe ettiğim mânevî ilâçları, sâir insanların eline geçmek için o kapıyı açık bırakıyorum.”3
Nefse hitap; nefsi yola, hak ve hakikatleri kabul ve uygulamada şevk ve gayrete getirme o kadar önemli ki, yukardaki satırlarda görüldüğü gibi, Risâle-i Nur Külliyatının muhterem müellifi Bediüzzaman Hazretleri, altı bin sayfayı bulan eserlerinde, ilk mütekellim ve muhatabının kim olduğunu bu ve buna benzer cümlelerle açıkça anlatıyor.
Bediüzzaman Hazretlerinin Birinci Söz’e başlarken de şu ifadeleri kullandığını görüyoruz: “Ey kardeş! Benden birkaç nasihat istedin. Sen bir asker olduğun için, askerlik temsilâtıyla, sekiz hikâyecikler ile birkaç hakikati nefsimle beraber dinle. Çünkü, ben nefsimi herkesten ziyade nasihata muhtaç görüyorum.”4
Bediüzzaman Hazretlerinin milyonlarca insanda etkili olması, gönüllerinde taht kurmasının temelinde işte bu hakikat vardır.
Bediüzzaman, sünûhat, tulûat ve ilhâmât şeklinde kalbine gelen hakikatleri, nefsine hitâben söylüyor. Nefs-i mutmainne makamına erdiği, onca büyük makamda bulunmasına rağmen kendi en küçük kusurlarını dahi büyük ve kendini nasihata muhtaç görüp öyle söylüyor. Nefs-i emmârenin gerçek mahiyetini göz önüne alıp öyle söylüyor.
Bu hakikatler gösteriyor ki önce işe nefisten başlamak gerekiyor.
Çünkü “Nefsini ıslâh etmeyen, başkasını ıslâh edemez.”5 Hem ondan daha büyük bir düşman da yok. Her an bizimle beraber olduğu için dış düşmanın dahi yapamayacağı hileleri yapabilmekte, “öz yurdunda parya” misâli insanı esareti altına alabilmekte, olur olmaz şeyleri yaptırabilmektedir.
Öyleyse insanın ilk işi nefsi yola getirmek, eğitmek olmalıdır.
Dipnotlar:
1- Mesnevî-i Nûriye, s. 230.
2- Mektûbat, s. 73; Şuâlar, s. 397, 427; Tarihçe-i Hayat, s. 262.
3- Şuâlar, s. 390.
4- Sözler, s. 12.
5- A.g.e., s. 279.
21.06.2008
E-Posta:
[email protected]
|