Telefonlar CHP’nin başına dert olmaya devam ediyor. Önder Sav’ın bir gazeteci ile cep telefonuyla konuşurken “no” tuşu yerine “yes” tuşuna basması hâlâ hafızalarda.
Baykal’ın son olarak Sabah yazarı Yavuz Donat’la yaptığı görüşmesi de telefonun azizliğine uğramış! Telefonun sürekli “cızırtı” yapması yüzünden görüşememişler. Bunun üzerine telefonu kapatıp tekrar görüşmeye çalışsalar da başta düzelir gibi olmuş, sonra cızırtı tekrar başlamış. (Yavuz Donat, Sabah, 17.6.2008)
Üçüncü anlatacağımız telefon meselesi de Baykal’ın telefon konusundaki hassasiyetini ya da çekingenliğini gösteriyor!
Malûm Türkiye Hırvatistan’ı yenerek Avrupa Futbol Şampiyonasında yarı finale yükselmişti. Bu galibiyetin ardından pek çok kişi Fatih Terim’i arayıp tebrik etmişlerdi. En ilginç tebrik ise telefon konusunda başı dertte olan Baykal’dan geldi. Baykal, telefonda konuşmak yerine “cep telefonu” (SMS) mesajı ile tebrik etmiş.
Bu da, sütten ağzı yananın yoğurdu üfleyerek yemesi gibi bir şey oldu. Tavsiyemiz CHP’lilerin artık bu teknolojiyi bırakıp dumanla haberleşmeleri… Böylece her telefona işleri düştüklerinde haber olmaktan kurtulmuş olurlar.
* * *
TRAVMA
Türkiye travmatik bir ortamdan geçiyor. Bir cümle yüzünden Türkiye’nin gündemi değişebiliyor. Birkaç kelime etrafında fırtınalar koparılıyor. AKP Genel Başkan Yardımcısı Dengir Mir Mehmet Fırat’ın yabancı bir gazeteye verdiği beyanat yüzünden, fikrini söylemeyen kalmadı. İstifa etmesini isteyenden tutun da, hakarete varan sözler söylendi. Burada sözlerin tahlilini yapmayacağım. Fırat’ın söylediği söz şuydu: “Türk toplumuna travma yaşatıldı. Bir gecede kıyafetlerini ve dillerini değiştirmeleri söylendi...”
Peki bu sözleri eleştirenlere şunu hatırlatsak travma yaşamazlar mı? Bir sabah kalkıyorsunuz konuştuğunuz ve yazdığınız diliniz değişmiş. Türkçe konuşurken, Çince konuşma mecburiyeti getirilmiş…
Travma (sarsıntı) yaşamam diyebilen çıkar mı? Bir de böyle değerlendirin bakalım…
* * *
ARKADAŞ
Salı günü partilerin grup toplantıları olur. Haftanın siyasî gündemi de parti genel başkanlarının burada yaptığı konuşmalardan sonra belirlenir. Bu yasama döneminde ilk olarak MHP, peşinden AKP, DTP ve CHP grupları toplanıyor.
Bu hafta, DTP hariç bütün parti grupları toplandı. İktidar kulisinde kapatma dâvâsının etkisinden mi bilinmez bir sessizlik hâkimdi. Bu sessizliği bozan, 70 yaşlarındaki Ömer Uçar oldu. Durumunu anlattıktan sonra bir rüyasını başbakana anlattı. “Sayın Başbakanım düşümde gördüm, iyi olacak...” dedi.
Sonradan anlaşıldı ki, Ömer Dede, Başbakan’la Kırklareli Pınarhisar Cezaevi’nde kaldığı dönemden tanışıyorlarmış. Uçar gazetecilere, Başbakan’a cezaevinde 4 ay 10 gün hizmet ettiğini anlattı. Ömer Dede, Erdoğan ile Adana’da iftar çadırında oruç açtığı için “oruç arkadaşı” olduklarını söyledi.
Üç arkadaşlık unutulmaz, hapis, askerlik ve okul arkadaşlığı. Buna bir de oruç arkadaşlığı eklenmiş oldu.
* * *
BİR GİZLİ OLMAYAN YEMEK DE KÖŞK’TE…
Geçtiğimiz hafta gizli yemeklerden bahsederken büroda arkadaşlarla yediğimiz bir yemekten bahsetmiştik. Hafta boyunca arayan okuyucularımız bu yemekte ne konuşulduğunu sordular ama ser verdik sır vermedik.
Hafta içinde de bu gizli yemeklerin birisinin ev sahibi olan Faruk Loğoğlu’nun katıldığı gizli olmayan fakat basına kapalı olan bir yemek daha yenildi. Bu yemekte ASAM Başkanı Loğoğlu’nun yanı sıra, TEPAV Başkanı Güven Sak, SETA Vakfı Başkanı İbrahim Kalın da vardı. Bu sefer ev sahibi Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’dü. Gül, bundan önce de Köşk’te bazı ilim ve fikir adamlarına yemek vermişti.
“Basından gizlenen önceki yemek”te futbol konuşulduğu açıklanmıştı. Son yemekte anlatıldığına göre tavla oynanmamış millet ve ülke meseleleri konuşulmuş.
Önümüzdeki haftalarda bu yemekler devam edeceğe benziyor. Onlar yedikçe biz de yazmaya devam edelim… Yedikleri içtikleri onların olsun da ne konuşulduğunu kamuoyu merak ediyor…
29.06.2008
E-Posta:
[email protected]
|