Üstadımızın Baltık ülkelerinden; İsveç, Norveç ve Finlandiya hakkında risâlelerde bahisleri vardır. Bunlardan; “Aziz, sıddık kardeşlerim, Şimalin İsveç, Norveç, Finlandiya, Kur’ân'ı mekteplerinde en büyük halaskâr bir kitap olarak kabul ettikleri gibi, şimdi erkân-ı İslâmiyenin birincisi olan Ramazan sıyamını tutmak niyetiyle Camiü l-Ezher’e “Şimalin pek uzun günlerinde bir çare-i tahfifi ve tehiri yok mu?” diye sormuşlar…….” Mektubunu okurken, “Bu kadar da tevafuk olmaz” diye gülümsedim.
Çünkü; bu ülkelerde, aşağıda anlatacağım gibi, gündüzler bazen çok uzun sürmektedir. İşte, oradaki Müslümanların oruçları ile ilgili bir fetvanın, Mısır’daki El-Ezher'den (Üstadımızın tabiriyle Cami-ül Ezher) sorulmasından bahsetmesiydi beni hayrete düşürten. Ben, Finlandiya’ya, Mısır’dan gelmiştim. Emirdağ Lâhikası’nın (Yeni Asya Neşriyat) 210. sayfasında bulunan bu mektuptan bir sayfa öncesinde de yine Mısır’dan bahsediyor Üstadımız. Neyse, bir mektubu daha hatırlatıp, Finlandiya ile ilgili izlenimlerimi anlatayım sizlere. “Elbette, nev-î beşer bütün bütün aklını kaybetmezse, maddî veya mânevî bir kıyamet başlarına kopmazsa, İsveç, Norveç, Finlandiya ve İngiltere’nin Kur’ân’ı kabul etmeye çalışan meşhur hatipleri ve Amerika’nın din-i hakkı arayan ehemmiyetli cemiyeti gibi, rû-yi zeminin geniş kıt’aları ve büyük hükûmetleri, Kur’ân-ı Mucizü’l-Beyânı arayacaklar ve hakikatlerini anladıktan sonra bütün ruh-u canlarıyla sarılacaklar. Çünkü bu hakikat noktasında kat’iyyen Kur’ân’ın misli yoktur ve olamaz. Ve hiçbir şey bu mucize-i ekberin yerini tutamaz.”
Finlandiya’ya ilk ziyaretimi gerçekleştirdiğimde aylardan Şubat’tı. Her tarafın bembeyaz olması, hava sıcaklığının – 28 dereceye kadar düşmesi, ya da dışarıya çıkarken kaç kat giyinmemiz gerekliliğinden daha önemli bir şey vardı burada: Acaba güneşi hiç görebilecek miydik?
Helsinki’de geçirdiğim ilk gün, tamamen buz tutmuş denizin üzerinde yürüyen insanları izlemek ve buz tutmuş denizin ortasında kalmış botlara hayret etmekle geçmişti. Dolayısıyla, bu ikinci ziyaretimin yaz ayında olmasına çok seviniyordum. Zira geçen yıl Finlandiya ve Mısır arasında elli beş derece sıcaklık farkı vardı, ama bu sene olmayacaktı.
Bu yıl Finlandiya’nın güney batısındayım. Gerçekten de o kadar büyük bir sıcaklık farkı yok. Muhtemelen en fazla 20-25 dereceye varan bir fark görmek mümkün. Bölgedeki sahil sınır polisi bir arkadaştan öğrendiğim kadarıyla bölge etrafında 2000’den fazla adacık bulunmakta ve bunların sadece onyedisinde aktif olarak yaşayan nüfus bulunmaktaymış. Adalar birbirlerine ve de anakaraya; ya köprülerle ya da feribotlarla bağlı. Feribot servisi devlet tarafından ücretsiz olarak veriliyor. Sadece nüfusu az olan ve turistik amaçla gidilen adalarda feribot için cüz’î bir miktar ödenmekte. Yine de bu, ada halkı için değil, sadece adayı ziyaret eden turistler için geçerli. Bu adacıklardan biri olan Kemiö ya da İsveççe adıyla Kimito’ya ilk geldiğimde havanın soğukluğundan ne tabiat güzelliklerine bakıp tefekkür etmeye, ne de etrafı gezip, bilgi edinmeye vaktim olmuştu. Bu sene o kadar soğuk olmayacağını hayal ederek, kendimi şanslı saydım.
Gelmeden önce düşünmediğim ve de hayal etmediğim bir şey vardı hâlbuki: Günlerin uzunluğu. Hepimiz hemen hemen İskandinav ülkeleriyle ilgili çeşitli bilgiler duymuşuzdur. İlkokuldayken öğretmenim “Çocuklar, Norveç, İsveç ve Finlandiya’da altı ay gece, altı ay gündüz yaşanmaktadır” dediği zaman; ne bir ülkede altı ay gece olmasını aklım almıştı, ne de o ülkelere bir gün gidebileceğim aklıma gelmişti. Ama çok şükür, çoğu İskandinav ülkesinde bulundum. Uzun bir yolculuğun ardından birkaç gün önce akşam saatlerinde kalacağım yere vardım. Kısa bir dinlenmeden sonra arkadaşlarla ertesi gün gerçekleşecek olan düğün için çiçek toplamaya gittik. Güneş henüz batmamıştı. Bir müddet sonra saate baktım; 22.45’i gösteriyordu. Ve hâlâ batmayan güneş, bembeyaz bir gökyüzü bizi selâmlıyordu. Hava sıcaklığı ne kadar düşerse düşsün, böyle bir güzellik insanı hayretlere düşürüyordu. Bir an için durdum ve Yüce Rabbimin dünyanın her bir noktasına binlerce farklı güzellik bahşettiğini bir kere daha düşündüm ve idrak ettim. Yeşilin daha bir yeşil, mavinin daha bir mavi olduğu bu cennet ülkelerde, gece 12 gibi batan ve sabah 4 gibi doğan güneş, insana uçsuz bucaksız bir mutluluk kaynağı oluyor.
Yapılan bir araştırmaya göre, İskandinav insanı, özellikle de Finlandiya halkı, yazın çok mutluyken, kışın daha depresifmiş. Bunun başlıca sebebi de, yaz aylarında günler oldukça uzun, güneş uzun süre gökyüzündeyken; kış aylarında sabah geç doğup, öğleden sonra batan ve günün çok uzun saatlerinde halkı karanlığa mahkûm eden güneşmiş. Bu yüzden de çoğu kişi evini “güneşimiz” dedikleri yüksek aydınlatma gücüne sahip ışıklandırma sistemiyle donatıp, kış depresyonundan kurtulmak için bir nev'î çözüm bulmuşlar. Burada insanlar kış ayında da oldukça kibar ve tebessüm eder halde olsalar da, yazın getirdiği mutluluk ve enerji bu sefer herkesin yüzünden okunmakta.
Finlandiya ile ilgili başka bir detay ise, Fince ve Türkçe’nin aynı dil ailesine mensup olması. Finlandiya’da insanları konuşurken duyduğunuz zaman, herkesi Türkçe konuşuyor sanıyorsunuz. Fakat, ancak yakına gittiğiniz ve dikkatlice dinlemeye başladığınız zaman bambaşka bir dil olduğunu anlayabiliyorsunuz. Bu da dildeki vurgu ve tonlamaların ve de fonetik yapıların birbirine benzerliğinden kaynaklanıyor.
Saat 21:00. Güneş her tarafı ışıl ışıl aydınlatmakta. İnsanlar piknik yapmak için yollara düşmeye başlıyorlar. Hava soğuk sayılır ama gece 23’de bile gökyüzünü pırıl pırıl görmek duygusu o kadar güzel ki, her türlü iklim şartı altında olup, bu güzelliği tekrar tekrar yaşamayı tercih ederdim. Yolculuğumuz daha devam ediyor. İnşallah, haftaya biraz daha güneyden, Baltık ülkelerinden devam etmek üzere…
01.07.2008
E-Posta:
[email protected]
|