İstikbale yürüyenler için yol haritasının önemini belirtmeye gerek var mı? Yol haritaları ve bu yol haritalarının kaynakları o kadar çeşitli ki… Bir çok insan kendisine göre bir takım sınıflandırmaya gider. Veya her insanın yol haritası, doğru addettiği kaynaktan doğar. Bize göre; mahiyeti acz, fakr, kusur, cehl ve nakıstan yoğrulmuş insana yol haritasını, ancak Yaratıcısı eline verir. Bu yol haritası vahiydir. Ve Kur'ân'ın yaşanmış, tecrübe ile tatbik edilmiş hali olan Sünnettir. Kur'ân ve sünnette insana yalın olarak yapılan vurgu okuyanların dikkatini çeker. Müslüman-gayrımüslim farkı gözetilmeksizin… Bir çok âyet-i kerîme doğrudan insanı veya insanları muhatap alıyor. İman sözkonusu edilmeksizin… Bu husus, Kur'ân'ın yalnızca kendisine tabi olanlara değil, bütün insanlık için bir ders kitabı olduğunu elbette ortaya koyuyor. Bilhassa yaşlı dünyamızın bir köye dönüştüğü şu zamanda… Kur'ân-ı Kerîm'in yanı sıra Peygamberimizin de cihanşümul olduğu, onun (a.s.m.) insanlığın en büyük rehber ve öğretmenliğini anlayana bildirir. Kur'ân'ın âyetlerini hatırlarsınız: “Ey insanlar!…” veya “Ey insan!” veya “Ey ben-i Âdem” şeklindedir. Resûlullahın hitaplarını, ders ve nasihatlarını incelediğimizde de aynı vurguyla karşılaşıyoruz… Veda hutbesinin bazı paragraflarında “Ey iman edenler” denilirken, bazılarına “Ey insanlar” diye başlanılır. Hafızanızda mealen kalmış birçok hadis-i şeriften “insanın en hayırlısı… insanın en akıllısı… veya insanın en şereflisi…” mânâlarıyla başladığını biliyorsunuz…
Bediüzzaman Hazretleri Kur'ân'ın “Ey Ehl-i Kitab” hitabını tefsir ederken, ehl-i mekteb mânâsına da dikkati çekiyor. Yani, semavî dinlere veya İslâmla irtibatı olmadığı halde, ilim ve fenlerle insaniyetin inkişâfına çalışmaları “muvasala” çizgisine çağırıyor. İçinde yaşadığımız zamanın dehşetli hadiselerine karşı bilhassa Müslüman ve Hıristiyanları ittifaka çağıran Kur'ân, yardımcı kuvvet olarak “Ehl-i Mektebi” de davet ediyor.
Avrupa-Amerika toplumlarındaki değişmeleri yakından takip edenler; ahlâk, karakter ve hayatın birçok bölümünü Resûlullah'ın öngördüğü tarza yakın yaşayan insanları göreceklerdir. Temizlik, düzen, intizam, komşuluk, nezâket, çalışkanlık, hakperestlik, dakiklik ve daha birçok insanî vasıfta insaniyeti yaşıyanların pekçoğu Kur'ân'ı ve Resûlullah'ı tanımıyorlardır. Mübalâğa addetmeyeceğinizden eminim, Irak'ta evleri yıkılan ve hunharca öldürülen insanlar için, Batıda ekranların önünde gözyaşı döken insanların sayısı az değil…
İkinci Dünya Savaşı Batı cemiyetinde büyük değişikliklere yol açmış. Bediüzzaman Hazretlerinin 1911'de Emevî Camiinde haber verdiği sekiz maniyi çetin dönem denilen iki cihan harbi ortadan kaldırmaya kısmen muvaffak olmuş, kanaatindeyiz. Yine Bediüzzaman'ın tesbitiyle bu dehşetli savaş “düşmanlığın” ne kadar kötü olduğunu Avrupa'ya ders vermiş. Birbirlerine kanlı bıçaklı Fransa-Almanya bu dersten sonra “demir çelik anlaşmasını” yapmışlar. Doğrusu çetin bir kışa benzetebileceğimiz bu savaş “insanlığın çekirdeğini” baharla birlikte çatlatmış. Bu mânâlar çerçevesinde Bediüzzaman Hazrtlerinin “Leyle-i Kadir'de kalbe ihtar edilen hakikat” parçasını Onüçüncü Söz'den okumak gerekiyor.
Durup dururken insaniyet inkişâf etmiyor. Büyük bedellerle güzellikler kötülüklere yer değiştiriyor, Batıda. Mazisi de öyle… Yalnız, ilimle çok ilgilenen, mütemâdiyen okuyan Avrupalıların yolu zaman zaman dinsiz felsefece kesiliyor. Hakikat olan Kur'ân'ı ve onun biricik öğretmenini bulmaması için, saldırgan dinsizlik sadme üzerine sadme hazırlıyor. Kanaatimizce insanlık bütün tarihinde, Kur'ân'a ve Hz. Muhammed'e hiç bu kadar yaklaşmamıştı. Fakat bildiğimiz gibi havayı bulandırmaya, düşmanlıkları körüklemeye, kaos üretmeye hayatlarını ve servetlerini adamış dünya çapındaki organizasyonlar çok ciddî çalışıyorlar. Müslüman gazetecilerin, bir köye dönüşmüş dünyamızın gazetelerini ve medyasını iyi takip etmeleri gerekiyor. Bizim onların dünya genelindeki stratejilerinden bîhaber oluşumuz elbette cehaletimizdendir. Halbuki zamanımızın Müslümanları hikmetle bezenmeli değiller miydi?
İnsanlığı “muvasala çizgisine” dâvet eden Müslümanlar; ehl-i kitap, insaniyet ve İslâmiyet sıfatlarına haizseler rahat etme lüksleri olmamalı… Bir taraftan Hıristiyan ruhanîlerin yardımına koşarken; diğer yandan insaniyetin inkişâfına çalışan “ehl-i mektebin de” muavenetine koşmamız gerekiyor. Bu da Kur'ân ve Sünnetten nebean eden İslâmiyetin güzelliklerini evvelâ yaşamak ve sonra da anlatmakla mümkün olacaktır, kanaatindeyiz…
30.06.2008
E-Posta:
[email protected]
|