Türkiye’nin temel sorunlarından biri de insan haklarının başında gelen ve demokratik bir anayasal hak olan eğitim hakkı çerçevesindeki din eğitimi ve öğretimi hakkının bir türlü lâyıkıyla verilmemesi. Anayasanın, yasaların ve Türkiye’nin taraf olduğu uluslararası sözleşmeler gereği devletin din eğitimi ve öğretimi vazifesini yerine getirilmemesi.
Anayasanın 24. maddesi, din eğitimi ve öğretimi görevini öncelikle devlete yükler. Keza Anayasanın 90. maddesi, kanun hükmündeki “milletlerarası andlaşmalar”ı anayasa ve yasaların üstünde tutar; uyma mecburiyetini getirir. Bundandır ki bunlar hakkında Anayasaya aykırılık iddiasıyla Anayasa Mahkemesi’ne bile başvurulamaz.
Ayrıca Türkiye’nin AB demokratik kriterleri arasında taahhüd ettiği, özellikle temel hak ve hürriyetler kapsamında vatandaşların dinlerini temel eğitim içinde öğrenmelerinin bir temel hak olduğu açıkça belirtilmiş.
Bu bakımdan, evvela Türkiye’nin AB Ulusal Programı’nda atıfta bulunulan, Avrupa İnsan Haklarır Sözleşmesi (AİHS) Ek 1. Protokolü 2. maddesinde “hiç kimse eğitim hakkından yoksun bırakılamaz; devlet, eğitim ve öğretim ile ilgili üzerine aldığı görevleri yerine getirirken, anne ve babaların çocuklarına, kendi dinî ve felsefî inançlarına uygun olan bir eğitim ve öğretimin verilmesini isteme haklarına saygı gösterir” esasını yerine getirmek durumundadır.
Zira AİHS’nin 17. maddesi, hiçbir surette devlete, topluluğa veya kişiye sözleşmede tanınan hak ve özgürlüklerin yok edilmesine veya öngörüldüğünden daha geniş ölçüde sınırlandırmasına yönelik hakkını vermeyeceğini bildirir. Vatandaşların düşünce, vicdan, din, inanç ve ibadet özgürlüklerinin, dinini öğrenme ve yaşama hakkının kolaylaştırılmasını teminat altına alır.
DİN DERSLERİNİN İÇİ DOLDURULMALI
Herkes biliyor ki okullarda haftalık ders sayısı ve müfredatı oldukça yetersiz olan “din dersleri”nde, İslâmiyet dışındaki dinleri öğretmekte. Hatta Hıristiyanlık ve Musevilikle kalınmamakta; Uzakdoğu batıl inanışlarını; Budizm, Şintoizm, Sihizm, Janizm, Taoizm ve hatta Bahailiği birer “din” olarak programa koyup okutmakta. Kısıtlı dersler gereksiz malâyaniyatla doldurulmakta. Öncelikle, bunun düzeltilmesi gerekir. Zira ilk ve öğretim okullarındaki “din kültürü ve ahlâk dersleri”, devletin Anayasa ile “denetim ve gözetimine aldığı” ve vatandaşa bırakmadığı, “din ve ahlâk eğitim ve öğretimi” görevinin gereğidir. Bu görevi hakkıyla yapması, yarım yamalak bırakmaması, savsaklamaması; bunun için belirlenen “zorunlu dersler”in içini doldurması vazifesidir…
Esasen okullarda okutulan “din kültürü ve ahlâk bilgisi” dersleri, adından da anlaşılacağı gibi, sâdece dinlere dair kültür ve ahlâkî bilgilerle sınırlı kalmakta. Anayasada öngörülen “din ve ahlâk eğitim ve öğretimi” anlamını karşılamamakta. Bu itibarla, yüzde doksan dokuzu Müslüman olan milletin çocukları, elbette tarihinin yanısıra bu ülkede ve hatta dünyada yaşayan dinleri, inanışları tanıyacak; kısa da olsa dinler tarihi hakkında bilgi sahibi olacak. Hıristiyanlığı da Museviliği de genel anlamda kültür olarak öğrenecek. Ancak, dinini, dinî kültürünü, tarihini öğrenmekle kalmayacak; eğitimini de alacak.
Bunun içindir ki sözkonusu derslerin amacına uygun olarak ıslâhına ilâveten, Anayasanın hükmettiği “din ve ahlâk eğitim ve öğretimi” için, okul dışındaki din eğitim ve öğretiminin de verilmesi, anayasal bir zorunluluktur. Devlet, vatandaşa bırakmadığı “din eğitimi”ni, mezkur maddede geçen “kişilerin kendi isteği ve küçüklerin kanunî temsilcileri”nin talebine bağlı” olarak yerine getirmekle yükümlüdür.
DİN EĞİTİMİ HEP ÖTELENDİ
Yine bu yükümlülükle evvelemirde Kur’ân kurslarında İslâm dininin temel kitabı olan Kur’ân öğretimi ve daha geniş boyutta, iman, ibâdet ve ahlâk esaslarını ihtiva eden dinî bilgilerin öğretilmesi ve eğitilmesi, devletin üzerine bir vecîbedir. Ne var ki okullarda verilmeyen din eğitimi, Diyanet’e bağlı Kur’ân kurslarında ve camilerde de yaş yasağı ve iki ayla sınırlı haftada beş dersi geçmeyen noksan programla da verilememekte; oldukça eksik kalmakta.
Peki bu durumda din eğitimi ve öğretimi nasıl yapılacak? Sekiz yıllık kesintisiz eğitimi bitirmeyenin gidemediği; uzun yaz tatilinde bile ancak ilköğretim beşinci sınıfların gidebildiği Kur’ân kurslara gidemeyen öğrenciler, nerede Kur’ân okumayı ve dinini öğrenecek? Hangi zeminlerde yeterli ve sağlıklı dinî eğitim alacak, akide ve ibadet esaslarını yaşama becerisini kazanacak? AKP siyasî iktidarı, din eğitimi ve öğretimine sahip çıkmak bir yana, âdeta bir yük gibi gördü; bir nevi istiskal etti.
Gerçek şu ki AKP siyasî iktidarı, özellikle din eğitimi ve öğretimini hep öteledi. Din kültürü ve ahlâk bilgisi derslerini mânâsına uygun olarak verimli hale getirmedi; dahası “yeni anayasa” hazırlıklarında öncelikle bu derslerin tartışmaya açılmasına göz yumdu.
Ertelemeye ve ötelemeye devam ediyor…
30.06.2008
E-Posta:
[email protected]
|