Dünyada yalnız başına yaşamak ne kadar sıkıcı! Birlikteliğin tadını almak; iletişim, dostluk ve muhabbet köprüleriyle mümkün. Bundandır ki, mü’minleri kaynaştıran unsurların başında uhuvvet, yani kardeşlik, dostluk gelir.
İlâhî hikmetin tesis ettiği İslâm uhuvveti, geçici bir pozisyon değil. Dinî, ahlâkî, psiko-sosyal, kültürel açılardan derin boyutları var. Bediüzzaman, Uhuvvet Risâlesi’nde cemaat ve insanlar arası kardeşliği tesis için, “Mü’minler ancak kardeştirler”1 meâlindeki âyetin ışığında Kur’ânî ve Sünnetî birçok prensibi nazara verir.
Uhuvvetin en önemli unsuru ise muhabbettir. Dünyaya gönderilişimizin ana gayesi, “ibadet”;2 ibadet, “iman-ı billah, marifetullah ve muhabbetullah”, yani, Allah’ın varlığı ve birliğine iman, isim ile sıfatlarını tanıyıp O'nu sevmeyi ve dahi teşekkür etmeyi kapsar.
Yaratılış ve varoluş gayemiz de sevgidir. Zira, insan, kâinatın Sahibinin Esmâsının tecellisine mazhar. O ise Habib ve Veduddur. Yani, çok seven, sevilen ve bütün sevgileri yaratandır. Habib ismini zerrelerden kâinat simasına kadar her şeye yansıtmıştır.3
Sevgi, aynı zamanda bütün unsurlar arasındaki bağ, ışık ve hayattır. Keza, bütün canlıları ayakta tutan unsurdur. Rezzak-ı Kerim, yarattığı varlıkları seviyor, rızıklandırıyor. Habib isminin parıltıları anne-babalarımızda tecellî etmeseydi hayatta olmazdık; kaynaşamazdık; hayatın hiçbir tadı kalmazdı.
Aslında kalbimize konan hadsiz sevgi potansiyeli, ebedî bir güzelliğe sahip Zata yönelmek için verilmiş.4 Çünkü kalbin yaratılmasının sebebi, sevgi ve sevgilileri yaratan gerçek sevgililer Sevgilisi’ni sevmektir. Meşrû sevgi; her şeyi O’nun adına sevmek, O’nu hatırlamaktır. Anne-babamızı, çoluk çocuğumuzu, eşimizi, dostumuzu; peygamberler ile sahabelerini, evliyâları, ilim ehlini ve meşrû olan her şeyi severiz.5 Evet, O'nun yarattıklarını, Esmâsının tecellisi ve ahiretin tarlası olması açısından doyasıya sevebiliriz, sevmeliyiz. Her şeyi, yüce Rabbimizin Habib, Rahim, Vedûd gibi sonsuz isim ve sıfatları hesabına seversek; sevgimizin gücü de sonsuzlaşır. O takdirde, Allah’ı tanımaktan gelen sevgi, en büyük maya ve iksir olur.6 En değerli duygularımızdan birisi olan sevgi, eğer tevhid sırrı yardım etse (yani sonsuz sevgi sahibi Habib’ten beslenirse), bizi kâinat kadar büyütür, genişlik verir ve yaratılmışların nazenin bir sultanı yapar.7
Kur’ân, muhabbeti, aynı zamanda psiko-sosyal bir güç kaynağı, bir kaynaştırıcı olarak nazara verir: “Allah’a iman edenler, Allah’a olan sevgileri cihetiyle daha kuvvetlidir.”8 İman, İslâmiyet, cinsiyet ve insaniyet gibi nuranî, kuvvetli zincirler ve manevî kaleler de sevgi sebebidir.9
Pek çok âyette beyan buyurulduğu gibi, Allah, sırat-ı müstakîm denen doğru yolda olanları sever, temiz olanları sever,10 iyilik yapanları sever, merhamet edenleri sever, sevenleri sever. Kendi basit, küçük sevgisiyle O’nun sevgisini birleştirenler, sonsuz bir sevgiyle bağlantı kurar.
Ayrıca, Bediüzzaman, sadece mü’min kardeşliğini ihyâ etmez. Diğer taraftan, iman hakikatiyle, “yaratılmışlar”la bizi kardeş ilân ederek, aradaki vahşeti, yabancılığı kaldırır, dostluğa ve kardeşliğe dönüştürür.11
Bunun içindir ki, mü’min sever, sevilir, sevdirir ve sevdirmeli. Habib ve Vedud sıfatlarında ilerleyen Allah dostlarının güçlü olmasının sırrı budur.
Dipnotlar: 1- Hucurat: 10.; 2- İsrâ, 44.; 3- Sözler, s. 321-322.; 4- Lem’alar, s. 20.; 5- Sözler, s. 583.; 6- Mektubat, s. 434.; 7- Şuâlar, s. 21. 8- Bakara: 165.; 9- Hutbe-i Şâmiye, s. 58.; 10- Bakara: 222.; 11- Sözler, s. 586.
30.06.2008
E-Posta:
[email protected] [email protected]
|