Uzun zamandır, mûsıkîmize yön vermiş, değer katmış isimlere yer veremiyordum. Bu yazımızda o kıymetlerden birini, bir hanım bestekârımızı kısaca da olsa tanıtmak istiyorum. Mûsikî edebiyatımızda daha çok Leyla Hanım diye bilinir. Babası İsmail Hakkı Paşa’dır. 1850 yılında İstanbul’da doğdu. 1853-1860 yılları arasında Dolmabahçe sarayında yaşadı. Babası ve daha sonra eşinin görevi icabı Girit, İzmir, Prizren, Ruscuk, Trabzon ve Kastamonu’yu dolaştı. Prof. Mehmet Ali Ayni onun damadıdır. Leyla Hanım, Sultan Abdülmecit, Abdülaziz, 5. Murad, II. Abdülhamid, Mehmed Vahideddin ile cumhuriyet dönemlerini gördü. Dönemin edebiyat ve san'at adamları ile evinde biraraya gelir akademik sohbet toplantıları yaparlardı. Her toplantının sonunda Hafız Aşir Efendi, Hafız Osman Efendi gibi şöhretli ses san'atkârları eser icra ederlerdi. Ölümünden birkaç yıl önce Saz soyadını almıştı. Bunun anlamını soranlara “Kendimi bildim bileli onsuz günüm geçmedi” derdi. Ölümüne yakın felç geçirmişti. 6 aralık 1936 yılında hayata gözlerini yumdu. Kabri Edirnekapı Şehitliğindedir. “Mani oluyor halimi takrire hicabım”, “Esirindir benim gönlüm, Meyi aşka gönül pervane olsun” gibi 200'den fazla bestesi vardır. Çok sayıda şiir de yazmıştır. Leyla Hanım’ın mûsikîmiz açısından önemi şiir yazıp, beste yapabilen bir hanım olarak bulunduğu dönemi yansıtabilmesidir.
Geçmiş zaman olur ki...
Leyla Saz Hanımefendi’den bir harem hatırası
Leyla Saz, Osmanlı Saray hayatını yaşamış, pek çokları için gizem anlamı taşıyan haremde bulunmuş bir insan. Aynı zamanda bestekâr ve mûsikîşinas olan bir hanımefendi. Şimdi onun kaleminden harem hayatına dair bir küçük hatıra nakledelim:
“Bando ve orkestra muallimlerinden yalnız Necip Paşa ile Kadri Bey’i tanıyorum. Necip Paşa’nın alaturka ve alafranga çok güzel eserleri vardı. Donizetti Paşa’da gelirmiş, tesadüf etmedim. Şark mûsikîmiz muallimlerinden Haşim ve Rıfat Beylerle Hacı Faik Beyi, Medeni Aziz Efendiyi, Hacı Arif Beyi gördüm dinledim. Haremin saz takımlarının hepsi mükemmeldi. Kalfalar, mabeyn sazendeleri beyler kadar iyi çalarlardı. Şehzade Vahideddin Efendinin doğumlarında mabeyn bando takımı bahçede harem takımı bahçe kapısında ve paravana arkasında sıra ile çalmışlardı. Mûzikacı beylerin ne dediklerini anlamak için bizi bir kaç çocuğu bando takımının yanına göndermişlerdi. Beyler hayretle, ‘Kadınlar nasıl bu kadar mükemmel çalabilirler. Hemen hemen bizden iyi çalıyorlar denmeye lâyık’ diye takdirlerini gizlemediler. Hemen koşup sazende kalfalara müjdeledik memnun oldular. Hakikaten pek mükemmeldi.”
Harem ve mûsikî
Mûsikî öğrenimi görecek cariyelerin eğitimi için öğretmenlerin seçimi saray içinden veya dışından olurmuş. Haftanın belli günlerinde harem meşkhanesinde tanbur, santur, çeng kemançe, lavta gibi sazlar öğretilirdi. Keman ve kanun gibi sazların öğretilmesi ise 18. yüzyıldan sonra başlamıştır. Ses san'atkârı olacak cariyelere ise güzel sesli ve bilgili hanendeler ders verirmiş. Öğrenilmesi zor ve zaman alacak sazlardan ney, keman çöğür, gibi sazlarla sözlü mûsikî meşkleri ise çoğunlukla usta sazende ve hanendelerin evlerinde yapılırdı. Bütün bunların masrafları saray tarafından karşılanırdı. Saray meşkhanesinde kullanılan sazlar Silâhtarağa veya Darüssaade ağası tarafından ihtiyaç olduğu zaman satın alınırdı. 4. Murad zamanında yeni bir eğitim sistemi geliştirilmişti. Saray dışında mûsikî öğrenimi görmek üzere satın alınan cariyeler istidatları sebebiyle saray dışında ki emniyetli mûsikîşinasların evinde iyice eğitilir sonra saraya getirilirdi. Bu şekilde pek çok cariye yani kadın san'atkâr yetiştirilmiştir.
Gönülden Dile
“ÖMRÜMÜZDEN BİR GÜN DAHA GELDİ GEÇTİ
DEREDEN AKAN SU, OVADA ESEN YEL GİBİ.
İKİ GÜN VAR Kİ DÜNYADA BENCE HA VAR HA YOK
GELMEYEN GÜN, GEÇİP GİDEN GÜN İKİ...”
Ömer Hayyam
01.07.2008
E-Posta:
alioktay@alioktay. net
|