Amerikan gazetecileri “İslâmofaşist” terimini kullanmayı çok severler. Bu terim genellikle, batı toplumları üzerinde ve özellikle Birleşik Devletler’de İslâm karşıtı duyguları harekete geçirmek amacıyla kullanılan bir propoganda aracıdır.
Ayrıca bu terim Başkan George Bush ve onun karteli tarafından da sıkça kullanılır.
Siyasetçiler çok iyi bilirler ki; siyasetin büyük bir kısmı irrasyonel sembollerin rasyonel bir şekilde manüpülasyonundan ibarettir. Öyleyse, Bush ve onun korku taciri takımı, Amerikan halkına dünya genelinde terörle mücadeleden bahsettiği zaman, bunun anlamı İslâmın taşıdığı sembollere karşı verilen bir savaştır. Bu sembolleri alçaltmak amacıyla, bir çok İslâm karşıtı batılı grup ve medya organı faşizmi İslâmiyetin bir parçası olarak lanse etmeye çalışmaktadır.
Faşizm ve özellikle onun Nazi versiyonu, ırkçılık anlayışına açık bir bağlılık ifade etmektedir. İnsan özelliklerinin kan vasıtasıyla tevarüs edildiğini savunur. Genetik ve biyolojinin varolan sınıfsal yapıyı ispat ettiği iddia edilir.
Nazi Almanyası’nda, ırkçılık ve antisemitizm, alakasız düşmanlara karşı, yasal haksızlıklar üretmek amacıyla kullanılmaktaydı (bir nevi günah keçisi üretmek gibi…). Bir çok Alman, güçlü ekonomik kuvveterin kurbanı olduklarının bilincindeydiler fakat aynı zamanda bir devrim yolunda geleneksel sosyal düzene bağlı kalmayı yeğlediler, bu sebeple de faşist kanada kayarak Nazi yanlısı partilere oy vermeye başladılar.
Antisemitik propaganda ise oldukça heyecan verici ve irrasyoneldi fakat ustalıkla belli grupları etki altına aldı. İşçiler ve köylü takımına denildi ki: “Bunlar Yahudi kapitalistlerdir, Yahudi tefecilerdir.” Orta sınıfa da denildi ki: “Bunları yapanlar Yahudi ticaret birliği liderleridir ve Yahudi komünistleridir”. Aşırı vatanseverlere denildi ki: “Yahudiler düşman ecnebilerdir, enternasyonalizm taraftarlardır”…. İşte bütün bunlar irrasyonel sembol ve argümanların rasyonel kullanımlarına örneklerdir.
Faşizmi sıradan sağcı otokrasilerden ayıran şey devrimci bir aura oluşturmak için seçtiği yol ve kitlesel bir hareket olma etkisi oluşturmasıdır. Faşizm aldatıcı bir şekilde devrimci bir kitlesel etki ve reaksiyoner sınıfsal siyasetin karışımını vaat eder. Nazi partisinin tam ismi Nasyonel Sosyalist Alman İşçi Partisi’dir. Naziler de İtalyan faşistler de, bilinçi bir şekilde solu taklit etmeye çalışmışlardır: gençlik organizasyonları, kitlesel seferberlik, mitingler, gösteriler, nümayişler, bayraklar, pankartlar, semboller, sloganlar ve üniformalar… Ve sanırım tam da bu sebeple de, önde gelen bir çok yazar faşizm ve komünizmi totaliter ikiz kardeşler olarak tanımlamışlardır. Fakat işçi ve köylülerin bir çoğu arada fark olduğunu söyleyebilir. Sanayiciler ve bankacılar da farklılıkları dile getirebilir. Ve tabii ki, komünist ve faşistler de farkları vurgulayacaktır.
Medya kodamanı Silvio Berlusconi tarafından yönetilen neo-faşist ve ayrılıkçı bir koalisyon 1994 yılında İtalya’da seçimleri kazandı. Onların dayanak noktaları, zengin ve fakir için tek bir vergi oranı, eğitim hakları, refah içinde bir devlet, özel emeklilik hesapları ve tabii ki hemen her şeyin özelleştirilmesinden ibaretti.
İtalyan neofaşistleri Amerikalı ağabeylerinden faşizmin hedeflerini demokratik formlar altında yürütmenin yollarını öğrenmişlerdir: Reaganesk (Reagan tarzı) iyimserlik; insanları hükümetin düşman olduğuna inandırmak (özellikle de sosyal demokrat kanadın...), devletin baskıcı unsurlarını güçlendirmek, göçmen ve azınlıklara karşı garez ve nefreti körüklemek ve de serbest pazarın hayali faziletlerini vazetmek.
Genişletilmiş Ortadoğu Projesi’nin (GOP) geri kalan ajandasında ise şu hedefler yer almaktadır: Kültürel farklılıkları ve sanatı bertaraf etmek, kadın haklarına saldırmak, zenginleri ve büyük şirketleri vergilerden muaf tutmak, işçi hakları, tüketici güvenliği ve çevre korunması ile ilgili hükümet düzenlemelerini ortadan kaldırmak, kamu alanlarını ve işletmelerini özelleştirmek ve yağma etmek, kamusal hizmetleri tamamen sıfırlamak ve bütün bunları devrimci bir propaganda ile reklam etmek.
Eski Amerikalı Kongre üyesi Newt Gingrich bir keresinde Amerikan Cumhuriyetçi Partisi’nden söz ederken “devrim” kelimesini güzel bir olgu olarak nitelemişti.
Ne devrim ama! Bu tıpkı eski mürteci ajanda! Bugün Birleşik Devletler’de, gerçek ekonomik güçlüklerle kuşatılmış mazinin Almanları, öfkelerini gerçek dışı ve alakasız düşmanlara yönelttiler: İslâm yahut İslâmofaşistler.
Yıllar var ki; politik ve ekonomik elitler, kendi insanlarının ve dünyanın geri kalanının selameti için kendilerini komünizmle bir ölüm kalım savaşında farzetmişlerdir. Çok önceleri de komünizmin yıkılmasıyla birlikte artık yeni bir düşman üretmenin gerekliliğini hissetmiş olmalılar!
Faşizm tehlikesi aslında ne dazlaklardan geliyor, ne milislerden ne de Hıristiyan sağcı fanatiklerden… Ancak ve ancak çeşitli icra merkezlerinin süregelen pratiklerinden ve bazı çok uluslu şirketlerin müdür odalarından kaynaklanmaktadır.
Ne zaman ki insanlar varlık ve imtiyazların suistimaline karşı birleşir, ve kendiliklerinden harekete geçerler ve güç sahiplerinin iki yüzlülük ve yalanlarını açığa çıkarırlar ve bunlara karşı mücadele ederler ve kendi gelecekleri hakkında aktif birer vekil olurlar, işte ben o zaman buna “demokrasi” derim.
Tercüme: Umut Yavuz
17.07.2008
E-Posta:
[email protected]
|