Anayasa Mahkemesi, Anayasanın 10. ve 42. maddelerinde yapılan, devlet organları ve idare makamlarına, bütün işlemlerinde ve her türlü kamu hizmetlerinden yararlanılmasında kanun önünde eşitlik ilkesine uygun hareket etmek yükümlülüğü getiren düzenleme ile kanunda açıkça yazılı olmayan herhangi bir sebeple kimsenin yüksek öğrenim hakkını kullanmaktan mahrum edilemeyeceğine dair düzenlemeleri iptal etmişti.
Özü itibariyle temel hak ve özgürlüklerin ancak kanunla sınırlandırılabileceğine ilişkin değişikliklerin iptali, temel hak ve özgürlükler açısından anayasada yer alan sınırlı teminatların da aslında kayda değer bir teminat oluşturmadığını ortaya koydu. Anayasa Mahkemesi’nin gerekçeli kararı henüz açıklanmadı. Ancak iptal kararına konu değişikliklerini, temel hak ve özgürlükleri tahkim etmeyi, temel haklar ve özgürlükler alanında kimi anayasal kuruluşlar ile idarî organların kararları ve kimi zaman eylemleri ile özgürlükleri ortadan kaldırmaya varan uygulamalarına son vermeyi amaçladığı dikkate alındığında Anayasa Mahkemesinin temel hak ve özgürlüklerin güçlendirilmesine olumlu bakmadığını söylemek mümkün.
Anayasa Mahkemesi bu kararıyla temel hak ve özgürlüklerin yalnızca kanunla sınırlanabileceği ilkesinin gerektiğinde göz ardı edilebileceği ve kimi mülâhaza veya evham ve vehimlerle idarî makamların temel hak ve özgürlükleri sınırlamakla kalmayıp, bütünüyle ortadan kaldırabileceklerine zımnen onay verdiğini ortaya koydu. Anayasa Mahkemesinin temel hak ve özgürlüklerin güçlendirilmesinde ve korunmasında yasama organının, siyasal iktidarın oldukça gerisinde kalması vahim ancak yeni bir gelişme değildir. Anayasa Mahkemesi verdiği kararla temel hak ve özgürlüklerin ancak kanunla sınırlanabileceği ilkesini ülkemiz açısından adeta sakıncalı bulmuştur. İptal kararının ortaya koyduğu bu gelişmeler bizi temel hak ve özgürlüklerin, Anayasa Mahkemesinin evrensel hukukun temel ilkeleriyle çatışan bu zihniyet ve algısına karşı da koruma zarureti ile karşı karşıya bırakmıştır. Anayasa Mahkemesi 5 Haziran’da açıkladığı tartışılmakta olan kararından sonra 1 Temmuz 2008 tarihli Resmî Gazete’de yayınlanan bir başka kararında “Temel hak ve hürriyetlerin, özlerine dokunulmaksızın yalnızca anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabileceği, bu sınırlamalarında, Anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamayacağı” değerlendirmesinde bulunuldu. Acaba Anayasa Mahkemesi, anayasa değişikliklerini iptal ederken, düzenlemelerin lâfzı ve ruhunu bir yana bırakıp, değişikliklerle güçlendirilen özgürlüklerden kimlerin yararlanabileceğini varsayımlarla belirleyerek mi hareket etti. Artık kaçınılmaz hale gelen yeni anayasa’da, Anayasa Mahkemesi’nin görev ve yetkilerinin ve üyelerinin belirlenmesi prosedürü dikkati bir düzenlemeyi gerektiriyor.
10.07.2008
E-Posta:
|