Özgür Bey: “Peygamber Efendimizin (asm) ‘İnsanların en hayırlısı insanlara faydalı olandır’ hadisi ışığında, insanlığa büyük faydaları bulunan fakat Müslüman olmayan kişilerin ahiretteki durumunu değerlendirir misiniz?”
1- İnsanların âhiretteki durumları Allah’ın takdir ve tensibindedir. Bizim bu konuda hüküm vermemiz ne görünüşe göre, ne de görmediğimiz içe ve öze göre mümkün değildir; bizi ancak yanlışa götürür, edepsizliğe götürür. En başta, Allah’ın adaletine, hâkimiyetine, hikmetine, celâline, ilmine, iradesine, rahmetine, şefkatine, muhabbetine, affına ve mağfiretine karşı edepsizlik etmiş oluruz. Dolayısıyla, insanların âhiretteki durumları hakkında olumlu veya olumsuz zan yürütmekten uzak durmamız daha doğru olur. Eğer fazla rikkatimize dokunan bir mesele varsa, o kişi lehine Allah’tan mağfiret isteyebiliriz. Bunda bir sakınca yoktur.
2-Hiçbir iyi insanı Allah nezdinde karalayamayacağımız gibi, hiçbir kötü insanı da temize çıkaramayız. Allah’ın kulları hakkında, ahiretleri adına hüküm vermekten Allah’a sığınırız.
3-Peygamber Efendimiz (asm), insanlara faydalı olanların, insanların en hayırlıları1 olduğunu bildirmiştir. Cenâb-ı Allah da, “Kim Allah’ın huzuruna bir iyilikle gelirse, kendisine on kat sevap vardır. Kim bir kötülükle gelirse, o da ancak o kötülüğün misliyle cezalandırılır. Onlara zulmedilmez!”2 buyurmuştur. Bir başka âyette de Allah’ın adaleti ve davranışlarımıza bire bir karşılık verici oluşu şöyle zikredilir: “Kim zerre kadar bir iyilik yaparsa, onun mükâfatını görür. Kim zerre kadar bir kötülük yaparsa onun cezasını görür.” 8
4-Allah âdil olduğuna ve her insanı yaptıklarıyla, inandıklarıyla ve yaşadıklarıyla değerlendirdiğine göre; iyilik yapan ve insanlığa umumî faydası dokunan insanların yaptıkları iyiliklerin Allah katında karşılıksız kalacağını söylememize imkân yoktur. Bu karşılık hiç şüphesiz âhirette olabileceği gibi, dünyada da olabilir. Allah dilerse her iki âlemde de iyiliklerin karşılıklarını verebilir, dilerse yalnız bir âlemde de verebilir.
5-Biz, iyiliğini gördüğümüz ve faydalandığımız insanlara duâ edelim. Onları Allah’ın rahmetine ve mağfiretine ısmarlayalım. Zaten de başka bir şey elimizden gelmez. Allah’ın âdil olduğundan, iyiliğe iyilikle mukabele edeceğinden ve kulları için gerek dünyada, gerekse âhirette en iyisini takdir edeceğinden emîn olalım. “Şu Cennete, şu Cehenneme” gibi bir sınıflandırma yapmak işgüzarlığından kaçınalım.
***
Cemil Bey: “İşlerken hükmünü bilmediğimiz, işledikten sonra günah olduğunu öğrendiğimiz bir işte sorumluluğumuz ne olur?”
Hukukta bilmemek özür sayılmaz. Suç işleyen cezasını çeker.
Fakat Allah katında bilmemek affa ve mağfirete bir basamak teşkil edebilir. Çünkü Allah kalbimize ve niyetimize bakar.
Bilmeden yaptığımız ve günah olduğunu sonradan öğrendiğimiz bir işin kul hakkına dayalı yönü varsa kul hakkını ödemeliyiz, başkasına zarar vermişsek, verdiğimiz zararı tazmin etmeliyiz ve helâlleşmeliyiz. Eğer doğrudan Allah hakkını ilgilendiren bir konu ise Allah ile aramızda bir meseledir. Bu durumda derhal tövbe ve istiğfar etmeliyiz. Bundan böyle o hükmünü öğrendiğimiz günahtan uzak durmalıyız. İnşaallah böylece o söz konusu günahtan arınmış oluruz.
Dipnotlar:
1- Feyzü’l-Kadîr, 3/481
2- En’am Sûresi: 160
3- Zilzal Sûresi: 7, 8
10.07.2008
E-Posta:
[email protected]
|