“KENDİNİ nefsi itibariyle talebelerinden çok aşağı bilen ve onlardan daima himmet ve duâ bekleyen ve kendi nefsini çok biçare ve çok ehemmiyetsiz îtikad eden bir adam…”1
Bu ifadeler, eserleri bugün yaklaşık kırk dünya diline çevrilmiş, milyonlarca insanın merak, heyecan ve aşkla okudukları Risâle-i Nur Külliyatının müellifi Bediüzzaman’a ait. Ufacık ilim kırıntılarına sahip olan bir kısım kimselerin gurur ve kibirden yanına yanaşılmazken, o, zamanın âlimlerince kendisine “çağın güzeli, ilimde harikası!” anlamında “Bediüzzaman” denildiği halde dünyasında, akıl, fikir ve kalbinde zerre kadar büyüklenmeye, övünmeye yer vermemişti.
Onun, “Kusurunu bilme, fakr ve aczini anlama, tezellül ile dergâh-ı İlâhiyeye iltica etme” noktasında da, “O şahsiyetle kendimi herkesten ziyade biçare, âciz, kusurlu görüyorum”2 dediğini görüyoruz. Mahkemedeki iddiânâmede, kendisine isnad edilmeye çalışılan iddiâları, “Gûya bende tefahür ve hodfüruşluk var” diye dile getirerek, “Ben bütün kuvvetimle bunu reddederim”3 diye cevap veriyordu.
Emirdağ’da ikamet ederken, Bolvadin’e gittiğinde koşarak arabasının etrafını saran çocuklara, “Masum olduğunuz için duâlarınız makbuldür. Bana duâ ediniz”4 derdi. Ortada bir meziyet, bir fazilet vardı. Fakat Bediüzzaman, bütün meziyeti, üstünlüğü şahsında değil, kardeşlerinde ve Risâle-i Nur’da görürdü. “Meziyet bende değil, Risâle-i Nur’da”5 der, Risâle-i Nur’un menbaının da Kur’ân olduğunu belirtirdi. Meselâ Sözler’i anlatırken, “Sözler hakkında tevâzû sûretinde demiyorum. Belki bir hakikati beyan etmek için derim ki, Sözler’deki hakàik ve kemâlât [bütün hakikat, mükemmellik ve güzellikler], benim değil Kur’ân’ındır ve Kur’ân’dan tereşşuh etmiştir [sızmıştır]”6 ifadelerini kullanıyordu.
Böylesine ulvî ve kudsî eserlerin elinde zuhurunu ise buğday tanesi gibi bir çam tohumundan koca bir çam ağacının çıkarılmasına benzetir,7 tamamen bir ikram-ı İlâhî ve bir lütf-u Rabbânî olarak söylerdi. İyilikler Allah’tandı.
İşte tevazû! İşte büyüklük! Demek ki tevazû büyüklüğün vazgeçilmez bir parçası.
Dipnotlar:
1- Şuâlar, s. 326. 2- A.g.e., s. 382. 3- A.g.e., s. 323. 4- Tarihçe-i Hayat, s. 152. 5- A.g.e., s. 495. 6- Sikke-i Tasdik-i Gaybî, s. 188. 7- A.g.e., s. 56.
10.07.2008
E-Posta:
[email protected]
|