Kur’ân’ın tesettür emri ilmîdir, siyasete âlet edilemez
On bir haftadır devam ettiğimiz Tesettür Risâlesi açılımlarımızın “ummandan bir katre” misâli sonuna gelmiş bulunuyoruz.
Görüldüğü gibi “Tesettür esarettir” diyerek Kur’ân’ın tesettür emrine muhalefet eden sefih medeniyetin dayanak noktalarını, kadın fıtratını esas alarak temelinden sarsan bu “kısacık” risâlecik baştan sona orijinal, aktüel, hayatın içinden tahlil ve çarelerle dolu.
Risâlenin satırları arasında çekirdek misali yer alan birçok kavram ise sahasında uzman, önyargılardan azade, sadece ve sadece gerçeğin peşinde olan münevver bilim insanlarınca daha detaylı bir şekilde yorumlanmayı beklemekte.
Sosyologlar, evlilik danışmanları, pedagoglar, istatistikçiler, tıp doktorları gibi birçok alanda ihtisas sahibi uzmanların Bediüzzaman Hazretlerinin Tesettür Risâlesi’nde üzerinde ehemmiyetle durduğu kavramlarla ilgili söyleyecekleri çok sözleri olsa gerek.
TESETTÜR İLMÎ BİR MESELEDİR…
Onun Kur’ân’ın tesettür emrini yorumlayan bir din âlimi sıfatıyla yazdığı Tesettür Risâlesindeki “adi kundura boyacısı”ndan bahsettiği cümle yüzünden yargılandığı Eskişehir Ağır Ceza Mahkemesi’ndeki savunmalarında üzerinde hassasiyetle durduğu en önemli noktalardan biri şudur: Tesettür ilmî bir konudur, siyasî değildir.
İşte bu savunmadan konumuzla ilgili sayısız tesbitler içinden seçtiğimiz birkaç cümlecik:
“O risâle medeniyetin Kur’ân’ın âyetine ettiği itiraza karşı müskit ve ilmî bir cevaptır. Bu hürriyet-i ilmiye, Cumhuriyet zamanında elbette kayıt altına alınamaz.”
“Bir ihtiyar adamın saadet-i ebediyenin anahtarı olan imanına dair hatırât-ı ilmiyesini yazmasını dünyada hiçbir kanun ona yasak diyemez ve demez kanaatindeyim. Ve şimdiye kadar hiçbir âlim tarafından tenkit edilmemesi elbette o hatırât ayn-ı hak ve mahz-ı hakikat olduğunu ispat eder.”
Evet, Bediüzzaman Hazretleri irtica söylemleri içinde Tesettür Risâlesinin rejimi tehdit eden siyasî bir eser değil, ilmî bir eser olduğunu savunmasında defalarca ifade eder. Böylece aynı zamanda, ülke gündemimizden hiç düşmeyen tesettür meselesinin çözümü için izlenmesi gereken yolu da gösterir bizlere.
Tesettürün hangi şekilde olursa olsun siyasî arenada malzeme yapılması sefih medeniyetin uyguladığı dessasâne planlardan bir tanesidir. Bediüzzaman Hazretlerinin 1935’te mahkeme savunmalarında dikkati çektiği bu planın 2008’de “Velev ki siyasî olsun” söylemleriyle geldiği noktayı hâlâ ibretle müşahede edemeyen var mı?
Risâle-i Nurlardan aldığımız dersle tesettürü siyâsîleştirerek adeta kaçak güreşenlere “Hodri meydan” diyoruz!
Evet, tesettür emri; fıtrîdir, ilmîdir ve aklî delillerle ispat edilebilir!
TESETTÜR EMRİNİ SETRETME PLANLARI
Evet, Kur’ân’ın tesettür emri “İrtica geliyor!” tekerlemesi altında yıllardır bitmeyen ninni misâli söylenegeldiği gibi siyâsî değil, ilmî bir meseledir…
Üzülerek ifade edelim ki, artık bunaltan başörtüsü probleminin siyasî arenada yıllardır politika malzemesi yapılması fıtrî kökü derinlere uzanan Kur’ân’ın tesettür emrini setretmekte, siyasî söylemlerle tesettür hakikatinin üstü örtülmeye çalışılmaktadır!
İşin acıklı tarafı dinin mukaddes değerlerini menfaat uğruna siyasete âlet edenler sadece politikacılar da değildir.
İlahiyatçılar da başka bir tarzda dinin bu emrini tahrip edenlere garip içtihatlarıyla destek vermekte! Sanki Asr-ı Saadetten itibaren 14 asır boyunca âlimlerin üzerinde “icma” ettikleri uygulama hiç olmamış gibi!
Peygamberimizin (asm) “İlmin kapısı” olarak nitelendirdiği Hz. Ali (ra) boşuna bir kısım ahir zaman âlimlerine “ulemâü’s-sû’” demiyor!
Bunlara bir de sefih medeniyetin dellâlları olan malûm medyayı ekleyin!
Zaman zaman ve ne hikmetse hep demokrasiye müdahale edilecek kritik günlerin arefesinde medya, siyasetçileri, nedense pek itibar ettiği ilahiyatçıları (!) ve söylediği sözün nereye gideceğini kestiremeyen safdil başörtülüleri arenaya salıp birbirine kırdırmakta, halkın zihinlerini karmakarışık ederek tesettür hakikatinin üzerini örtmeye çalışmakta.
Zaten halkın çoğunda taklidî olan iman da zedelenmekte.
Ne yazık ki dinin dessâsâne tahrip edilmeye çalışıldığı bu siyasî manevralarda hedefte hep tarikatlar bulunmaktadır!
"DİN UMUMUN MALIDIR"
Bediüzzaman Hazretlerinin bu tesbiti, başörtüsü problemini politikaya âlet ederek menfaat sağlama gayretinde olan siyasetçilerin, din adamlarının, medya patronlarının ve her on yılda bir “demokrasi ve özgürlük” adı altında yapılan ihtilâl heveslilerinin tamamının ezberini, planlarını bozacak mahiyettedir.
RİSÂLE-İ NUR TARİKAT DEĞİL HAKİKATTİR
Bediüzzaman Hazretlerinin kerâmet ve keşiflere dayanan tarikatlardan çok farklı bir metotla, sarsılmayan ilmî delillerle, bütün şüpheleri ortadan kaldırıp, aklı tatmin eden üslûbu çağın hastalıklarına devadır. Zira günümüzde inançsızlığın yayılması bilim maskesi altında gerçekleşmektedir.
Sadece Tesettür Risâlesi’nde bile bu yöntemi açıkça görmek mümkündür. Kur’ân’ın emri sadece naklî delillerle değil, daha çok aklî delillerle ispat edilmiştir.
Bediüzzaman, bilim tarihinde “deha” olarak tanımlanan İbni Sina’nın “Öldükten sonra tekrar dirilmeye peygamberler ve kitaplar anlattığı için inanırız. Akılla ispatlanamaz, aklî değil naklîdir” dediği haşir konusunu 10. Söz’de nasıl aklı iknâ eden delillerle ispatlıyorsa, aynı şekilde tesettür emrini de aklî delillerle anlatarak şüpheleri izale eder.
Bediüzzaman Hazretleri İmâm-ı Rabbani’nin “Bütün tarikatların müntehası ve en büyük maksadları hakaik-i imaniyenin inkişafıdır. Ve bir mesele-i imaniyenin kat’iyetle vuzuhu, bin kerâmetlerden ve keşfiyatlardan daha iyidir” (Emirdağ Lâhikası, Yeni Asya Neşriyat, s. 91) düsturunu bütün eserlerinde olduğu gibi Tesettür Risâlesinde de uygulayarak tasdik eder.
Risâle-i Nur Külliyatında sıkça geçen “Zaman tarikat zamanı değil, iman kurtarmak zamanıdır. Tarikatsız Cennete giden pek çok; fakat imansız Cennete girecek yok. Onun için imana çalışmak lâzımdır. Risâle-i Nur tarikat değil hakikattir” tesbitlerini, bir de bu açıdan yorumlamakta fayda var!
TAKLİT EDİLMEZ BİR TURRA: KADIN FITRATI
Kadın fıtratı, adeta taklidi imkânsız bir mühür gibi dünyanın hangi coğrafyasına gidilirse gidilsin değişmeyen yapıdadır. Bütün kadınlar, insan, anne, eş, ev hanımı, çalışan kadın… gibi bir çok sıfatı taşımaktan gelen zorlukları farklı dozlarda bütün dünyada yaşamaktadırlar.
Evet, gelişen haberleşme teknolojileri sayesinde fark ediyoruz ki, sadece ülkemizde değil bütün dünyada kadın olmak zordur. Hem de çok zor.
İşte, Tesettür Risâlesi’nde kadının kendi iç dünyası, aile yaşantısı, eşi-çocukları ile iletişimi konusunda yaşayabileceği problemlere Kur’ânî çözümleri adeta “koruyucu hekimlik” gibi şefkat ve merhametle sıralanmaktadır.
EĞER KADIN İSTERSE…
“Yapan bilir” düsturunca kadını incecik san'atlarıyla adeta dantel letâfetiyle dokuyup yapan Usta San'atkâr, onun hayatı boyunca karşılaşabileceği bütün problemleri de biliyor.
(Bediüzzaman Hazretlerinin kadın fıtratı üzerine eşsiz tahlillerinin yer aldığı Risâlelerden bir tanesi de Sözler isimli eseridir. 32. Söz’ün Üçüncü Mevkıf’ında mahir bir ressam ve heykeltıraş olan Zatın, insan cins-i lâtifinden gayet güzel bir hasna’nın heykelini yapma isteğinden bahseder. Kadında tecellî eden san'atlardan San'atkârın yüceliğine uzanan bir çizgide kadın fıtratını analiz eder. Belki “Risâle-i Nur’da Kadın” başlıklı başka bir çalışmamızda da bu emsâlsiz tesbitlerin açılımını yapmaya çalışırız. Ne dersiniz?)
Evet, Usta San'atkâr muhteşem san’at eserinin başına gelmesi muhtemel olaylara çözüm yollarını, açıklamalı bir kılavuz kitapla ve bu kılavuzun nasıl uygulanacağını göstermekle vazifeli bir rehberle izah ediyor. Kitaba ve rehbere sadık kalıp kalmamak, sonuçlarına katlanmak şartıyla kadının hür iradesine bırakılmış.
Kendisini yapan San'atkârın ve Onun vazifelendirdiği elçilerin kurallarına tabi mi olacak, yoksa heveslerinin esareti altında özgürlük zannettiği başıboşluğu mu tercih edecek?
İşte kadını bekleyen, onun bütün dünya yaşantısını ve ölüm sonrası hayatını etkileyecek olan yol ayrımı…
Günümüz modern hayatında yer alan “özgür” kadından, Hz. Âdem (as) ile Havva’nın peygamber şeriatına uymayıp Kabil’i tercih eden asi kızlarına kadar uzanan ve ebedî esaretine mal olan köklü tercih.
Evet, her zaman olduğu gibi tercih kadının elinde.
PAHA BİÇİLEMEYEN BİR MÜCEVHER: TESETTÜR
Dünyanın neresinde olursa olsun hakikatin peşinde olan kadınların fıtraten kabullendikleri bir gerçektir örtünme. Âlemlere rahmet olarak gönderilen Kur’ân ve sevgili Peygamberimiz (asm) şefkat ve merhametle eziyet çekmemeleri için kadınları tesettüre dâvet etmekte.
Bu dâvete icabet etmek kadınların kendilerine yapabilecekleri en büyük iyiliklerden bir tanesi. Takabilecekleri en kıymetli mücevher.
Tesettür Risâlesini bir kez daha bu duygularla okumaya ne dersiniz?
Bakın Bediüzzaman Hazretleri kendisinden ders isteyen hanımlara ne diyor:
“Şimdi sizin gibi mübarek ve masum hemşirelerime ve evlâtlarım hükmündeki küçüklerinize başta Tesettür Risâlesi ve Gençlik Rehberi ve Küçük Sözler benim bedelime sizlere ders versin” (Hanımlar Rehberi, s. 17)
06.07.2008
E-Posta:
[email protected]
|