Muhabbet ve sevgi sınırsız ve sayısızdır. Fakat bazıları var ki vazgeçilmez ve onlar için canlar ve başlar verilir. Geçtiğimiz hafta KTV’deki canlı yayında, öğretim üyesi Fahreddin Bey sordu: “‘Vatan sevgisi imandandır’, bu hadise çok itirazlar var. Hangi kişi vatanını kabul etmez ve ülkesini beğenmez ise bu hadise karşı çıkmaktadır, siz ne diyorsunuz?” deyince; 1,5 saat süren canlı yayında dedim ki; elbette hadis âlimlerinin diyecekleri ve hadislerin bir çok mânâları vardır, ancak derim ki:
Rivayetlerde denilir ki, bülbülün “Ah vatan, ah vatan” feryadına o günün emiri kafesten çıkarın emrini verir ve der ki: “Bakalım vatan dediği yer neresidir?” Bülbül kafesten uçurulur. Bakarlar ki, o uçan, hürriyetine kavuşan bülbül, bir çalı dibine sığınır ve lisan-ı hâliyle “Burası benim vatanımdır” der. Elbette vatan sevgisinde bülbülü geçmemiz lâzım.
Ayrıca ve en önemlisi, sayısız peygamberlerin, evliyaların, şühedaların ve cihan imparatorluğunu kuran büyük hünkârların medfun bulunduğu ve dört mevsimin bir anda yaşandığı ve fethi için Müjde Peygamberi olan Efendimizin (asm) tebşirâtına ve işârâtına mazhar olan bu aziz vatan parçası nasıl sevilmez ve nasıl muhabbet edilmez? Onun için merhum Mehmed Akif Ersoy “Bastığın yeri tanı” diyor. Mevlânâ dergâhında “Edep yahu” yazılıdır. Bediüzzaman’ın Mesnevî’sinde ise “Ne mutlu o adama ki, kendini bilip haddinden tecavüz etmez” buyurulur.
Sayısız örnekler verebilir, hafızamızda ve fikir denizimizde vardır. Nitekim; 1948’de istiklâliyetine kavuşan kardeş Pakistan’ın hürriyetine kavuşmasında en büyük hisse sahiplerinden büyük ve güçlü şair Muhammed İkbal, Pakistan’dan İngiltere’ye giderken uçakta hostes hanıma sorar: “Şimdi neredeyiz?” “Türkiye’nin tam merkezindeyiz” cevabını alan İkbal hemen ayağa kalkar. Hostes hanım sorar: “Hocam niçin kalktınız?” “Evlâdım, aşıklar sultanı Hz. Mevlânâ bu vatanda medfun, hürmeten ayağa kalkmamız lâzım” der. Vatan düşmanlarının kulakları çınlasın. Elbette kulak ve vicdan varsa…
Diğer bir çarpıcı misâl ise, Azerbaycanlı bir hanım teyzemiz, 1950 yılları sonrası Türkiye’den toprak getirtir ve evlâtlarına vasiyet eder: “Eğer ben ölürsem bu toprağı benim mezarıma koyunuz.” Sorarlar “Niçin ve neden?” Cevap yine manidardır yaşlı gözlerle: “Evlâtlarım bu topraklar ezan gören topraktır, bunu benim mezarıma koyunuz” der. O tarihlerde Azerbaycan’da ezanlar yoktu ve yasaktı. Bugün 2 bin cami var. İşte Türkiye’nin her karış toprağı böyle, vasiyetlere girecek evsaf ve niteliktedir. Bin yıllık aziz tarihimizi ve iman mihverimizi bilmeyen nadanlar, bu hakikatın feyzine, irfanına nasıl kavuşacaklar?
Barış Manço bir şarkı tutturdu: “Kara sevda”. Gerçek kara sevdayı bilmeyen ve bulamayanlar, taa tımarhanelere, hapishanelere ve hastanelere taşındılar, kafa sigortaları tamamen atanlar oldu ve olmaktadır. Gerçek kara sevda ve sevdalar var, bunların içinde zirvede gönlün afakında çınlayan “Vatana kara sevdalı” olmaktır. “Var mı bunlar?” veya “Olur mu?” diyen, istikbali göremeyen zavallılara deriz ki; işte Çanakkale, işte Pasinler, işte Bitlis dereleri, işte Van sırtları...
Büyük vatanperver, çokların samanlıklara sığındığı dönemde at üstünde, Rus ve Ermenilere karşı, kahraman talebeleriyle destan yazan büyük komutan Hz. Bediüzzaman, o tarihlerde neşrettiği Lemeat eserinde “İslâmiyet selm ve müsalemettir, dahilde niza ve husûmet istemez” hakikatını ortaya koyar. Bugün Türkiye birliğe, kardeşliğe muhtaçtır, herkes haddini bilmelidir. Ağzından çıkanlara ve ağzına girenlere dikkat edecek. Haram lokmalar, ahlâksızlıklar vatan ihanetine götürür. Gümrah imanı olanlar, ecdadını kabul edenler, komşularımızı iyi tahlil edenler, vatanın ve ülkenin birlik ve beraberliğinde bütünleşeceklerdir. İnşaallah yanlış hareketlerle şehitlerin kemikleri sızlamaz…
01.08.2008
E-Posta:
[email protected]
|