Zorba memurlar
Denizli Ağır Ceza Mahkemesi'nde Üstad Bediüzzaman'ı mahkûm ettiremeyen gizli zındıka cereyanı, bu kez bütün kuvvetiyle Emirdağ'a yüklenir. En güvenilen polisleri buraya tayin ettirir. En acar casusları buraya yönlendirir. Yerli kimselerden de parayla birkaç casus ayarlanır. Bu da yetmez, her türlü kirli ve karanlık oyuna âlet olabilecek bir kaymakam Emirdağ'a tayin edilir. Aynı şekilde, zorbalıkla iş gören vicdansız bir jandarma komutanı ilçe merkezine gönderilir.
Görgü şahidi olarak muhterem Mahmud Çalışkan, evindeki ziyaretimiz esnasında "Acaba, Hazret–i Üstad'ı canından bezdiren sıkıntılar ne idi?" şeklindeki suâlimiz üzerine bizlere şunları anlattı:
"Üstadımız Bediüzzaman Hazretlerinin dışarıya serbestçe çıkmasından, camiye gitmesinden ve halkın arasında görünmesinden şiddetle rahatsız olanlar vardı. Bunların başında da, o zamanki ilçe kaymakamı ile karakol komutanı geliyordu.
"Ben, bizzat şahit oldum: İlçe kaymakamı (A. Uraz), Hazret–i Üstad'ı defalarca gelip tehdit etti. Dışarı çıkamazsın, halkın arasında dolaşamazsın diye, bağıra bağıra tehditler savururdu. Hatta, bir defasında Cuma günüydü. Üstad, evinden çıkıp Cuma namazı için camiye gidecekti. Tam o esnada, kaymakam evinin önüne gelip durdu. Üstad'ın çıktığını görünce 'Camiye gidemezsin, Cuma namazına gidemezsin' diyerek bağırmaya başladı. Belli ki, halkı galeyana getirerek orada bir hadise çıkarmak istiyordu... Hazret–i Bediüzzaman, bu hainane planın farkındaydı. Dolayısıyla, aksine davranmayıp tekrar evine çekildi. Fakat, yine fırsat buldukça camiye gitmeye ve kırlara çıkmaya devam etti. Çünkü, kànunen bu yaptığı suç değildi. Gezip dolaşmak, ibadet için camiye gitmek onun en tabiî hakkı idi.
"Bu kaymakam, bilâhare hükümet tabibi Dr. Tahir Barçın'a anlattığına göre, kendisi Bediüzzaman'ı imha etmek maksadıyla Emirdağ'a gönderilmiş. Ancak, buna bir türlü muvaffak olamamış."
Gaddar kumandan
Yine, görgü şahidi olarak Mahmut Çalışkan, ilçe jandarma kumandanı olan vicdansız bir şahsın da, yol ortasında ve ahali içinde Hazret–i Üstad'a bağırıp hakaret ettiğini ve sarığına bilfiil müdahale ile halkı ve Bediüzzaman'ın talebelerini tahrike çalıştığını anlattı.
Hülâsası şudur: "Üstad Bediüzzaman, evinden çıkıp, çoğu zaman yaptığı gibi yine kırlara gitmek istiyordu. Yolda yürürken, karakol komutanı onu gördü ve yine bağıra çağıra Üstad'ın üzerine gitti. 'Bu çağda, hâlâ nedir bu sarıkla, bu kıyafetle dolaşıyorsun? Bu kıyafetle evinden çıkamazsın, dışarıda gezemezsin!' diyerek, Üstad'ın sarığını başından alıp yere atmaya çalıştı. Üstad da 'Çekil, çekil önümden' diye karşılık verirken, bir taraftanda sarığı yere düşürtmemeye gayret ediyordu. Bu arada, Üstad'ın hizmetkârı olan Ceylan Çalışkan da belindeki tabancaya davranmış, elini tetiğe götürmüş durumda. Kan dökülmesi an meselesi iken, Hazret–i Üstad aniden durumu toparlamaya ve bir hadisenin patlak vermesine mani olmaya çalıştı. Bir yandan komutanla uğraşıyor, bir yandan da 'Ceylan! Çek elini oradan' diye, genç talebesini teskine çalışıyordu.
"Üstad, baktı ki olacak gibi değil. Durum son derece ciddî. Hemen toparlandı ve ‘Tamam, dönüyoruz’ diyerek, kıra çıkmaktan vazgeçti, doğruca evinin yolunu tutarak geri döndü. Böylelikle, Menemen Vak'ası tarzında dehşetli bir planı da akim bırakmış oldu."
Bediüzzaman Hazretleri, maruz kaldığı bu hadiselerle alâkalı olarak şunları ifade ediyor: "Eğer eski hayatım gibi, izzet–i ilmiyeyi muhafaza etmek için hiçbir hakareti kabul etmemek olsaydı ve vazife–i hakikiyesi sırf ahiret ve ölümün idam–ı ebedisinden Müslümanları kurtarmak vazifesi olmasaydı ve bana ilişenler gibi sırf dünyaya ve menfi siyasete çalışmak olsaydı, on Menemen, on Şeyh Said hadisesi gibi bir hadiseye, o anarşilik hesabına çalışanlar sebebiyet vereceklerdi... Hem, mazuriyetim ve inzivama binaen, tebdil–i kıyafetime hiçbir ihtar olmadığı halde, böyle keyfi, kanunsuz, cebren ahali içinde başıma şapkayı giydirmeye çalışmak, kırk seneden beri bu vatanda, hususan iman–ı tahkiki dersinde kardeşane alâkadar olan yüz binler adam, pek büyük bir heyecan içinde zemini hiddete getirip, emsalsiz ağlamaya vesile olacaktı... Zaten ecnebi parmağıyla, güya hakkımda teveccüh–ü âmmeyi kırmak fikriyle damarlarıma dokunacak kanunsuz muamelelerin mezkûr maksat için yapıldığına, çok emarelerle kat'î kanaatimiz geldi. Fakat, ...bunların bana karşı kanunsuz ihanetlerinin hiçbir ehemmiyeti kalmadı; (onları) Cenâb–ı Hakk'a havale ediyorum." (Emirdağ Lâhikası, s. 30)
(Devamı var)
Tarihin yorumu = 1 Ağustos 1326
Osman Gazinin vefatı
Osmanlı Devletinin kurucusu olan Osman Gazi, 68 yaşında Söğüt'te vefât etti. Yerine ise oğlu Orhan Gazi geçti. Osman Gazi'nin, ölüm döşeğinde iken oğlu Orhan Gazi'ye yaptığı nasihat pek meşhûr ve manidardır.
Osman Gazinin oğluna, dolayısıyla kendi neslinden gelecek diğer idarecilere şu veciz nasihati yaptığı rivayet ediliyor:
"Oğul Orhan!
Din yolunda gazâya devam et. Dostlarını, komutanlarını gözet. Âlimleri kayır ve gözet. Adâlet yolundan ayrılma...
Ey oğul! Bu devleti sana, seni de Hûdâ'ya emânet ediyorum."
01.08.2008
E-Posta:
[email protected]
|