Geçtiğimiz haftanın birkaç gününü Emirdağ taraflarında geçirdik. Yazın alabildiğine kalabalıklaşan ilçe merkezini gezdik, aynı manzaranın yaşandığı bazı köylerini dolaştık. Üstad Bediüzzaman'ı gören, duyan veya bizzat hizmetinde bulunanlarla görüşüp sohbet ettik. Röportajlar yaptık. Orijinal tesbitlerde bulunduk ve bunlardan son derece önemli dersler, hikmet dolu mesajlar çıkardık. Topladığımız bilgi ve belgeleri bu hatıralarla da harman ederek, inşaallah yakın zamanda size takdim etmeye çalışırız.
HABİBE ANA
Haziran ayında birkaç yazıyla onlardan bahsettiğimiz Son Şahitler'den Dr. Asaf Dişçi'nin 77 yaşındaki kazı Habibe Ana ile evlâd û ıyâlinin durumunu merak edip soran aziz okuyucularımız var.
Özetle, onların durumları büyük ölçüde düzeldi. Rahmet kapıları birbiri ardına açılmaya başladı. Hayırseverler yardımlarına koştu. Onlar için mütevazı çapta bir cafe–restorant açıldı. Şu anda bütün aile efradı gücünü birleştirmiş vaziyette burada çalışıyor. Birkaç ay sonra inşaallah yeni evlerine kavuşacaklar. Bir miktar borca girdiler; ancak, Allah'ın inayetiyle bunun da üstesinden gelmeye çalışırlar.
HUTUVAT–I SİTTE
Daha evvelki bir yazımızda, Üstad Bediüzzaman'ın gizlice tabedilen Hutuvat–ı Sitte isimli eserinin 1918 yılı sonlarında basılmış olabileceğinden söz etmiştik. İzmir'den muhterem Bilal Tunç ağabeyimiz, Üstad'ın aşağıdaki ifadesine istinaden bu eserin İstanbul'un fiilî işgal tarihi olan 16 Mart 1920'ten sonra telif edildiği ihtimalinin daha kuvvetli olduğunu söylüyor. Üstad'ın bahis konusu ifadesi şöyle: “.. Yunan'ın galebesine ve Harekât–ı Milliye'nin mağlubiyetine zemin hazırladığı bir sırada, İngiliz ve Yunan aleyhinde Hutuvât–ı Sitte eserimi Eşref Edib'in gayretiyle tab' ve neşretmek ile, o kumandanın dehşetli planını kıran ve...”
M. ESAT BOZKURT
Diyarbakır'dan muhterem Av. M. Sıraç Anık, daha evvelki bir yazımızda ismi geçen eski bakanlardan M. Esat Bozkurt'un bazı menfî tutumlarına rağmen iyi bir hukukçu olduğunu ve bilhassa 163. maddenin, iki veya daha fazla kişinin bir araya gelip dinî sohbet yapmalarının yasak kapsamında tutulmaması yönünde açıklamaları bulunduğunu ifade ediyorlar.
Bizleri dikkatle takip ederek bu gibi tashih ve tasrihlerde bulunan ağabey ve kardeşlerimize teşekkür ediyor, saygılarımızı sunuyoruz.
Tarihin yorumu = 26 Temmuz 1925
Latife Hanımın kararan dünyası
Latife Hanım ile M. Kemal, aralarında geçen mahiyeti meçhûl tartışmalar sebebiyle ayrılmanın eşiğine geldiler.
Onları daha evvelki boşanma niyet ve teşebbüslerinden vazgeçiren başyaver Salih Bozok da, yaşanan son sıkıntıyı aşamayacağını anlayarak sessiz ve hareketsiz kaldı. Neticede, iki buçuk yıllık evlilik hayatları sona erdi ve Latife Hanım baba ocağı olan İzmir'e gönderildi. Resmî boşanma haberi ise, 5 Ağustos 1925'te radyodan bir "hükümet bildirisi" olarak yayınlandı.
Böylelikle, Latife Hanım için—kendi tâbiriyle—karanlık ve yoksuzluklar içinde geçecek çileli yeni bir hayat devresi başlamış oldu. Sır perdesiyle hâlâ örtülü vaziyette tutulan bu çileli hayat, tam 50 sene sürdü.
"ŞEREFLİ KARANLIK"
Latife Hanım, yalnızlık yıllarında başyaver Salih Bozok'a yazdığı bir mektupta ("Bozok Anlatıyor", Doğan K. 2001) yaşadığı hayatı şu sözlerle özetliyor: "Karanlık, şerefli bir karanlık..."
Yine, Cumhurbaşkanı İsmet Paşanın eşi Mevhibe Hanıma 22 Ekim 1947'de İstanbul'dan yazdığı bir mektubu var ki, buradaki ifadeleri onun nasıl bir hayatı yaşamaya mecbur bırakıldığını yansıtıyor. İşte, kendisine Amerika'dan mektup yazan Ömer İnönü'nün doğum günlerini hatırlamakla başlayan hasret ve sitem yüklü ifadeleri:
"Pek muhterem hanımefendi, canım kardeşim Mevhibe. Oğlunuz Ömer'in mini mini kundaklı hali ve benim onu kalbime bastırırken içimde ilk defa uyanan (altını çizmiş) annelik ihtiyacı hatıramda canlandı. Onlar neşe ve ümit dolu (1923–24) günlerdi. Kısa bir zaman içinde bütün emellerim, ihtiyaçlarım hatta insanlık ve vatandaşlık haklarım birer birer sararıp solarak sonbahar yaprakları gibi yerlere saçıldı. Hiç kimsenin anlamadığı nice yoksuzluklarla boğuştuğum bu acı günleri düşündüm. Ve bu müddet zarfında sizin samimi şefkat ve alakanızın benim biricik desteğim olduğunu bir kere daha hissettim. Gayr–i ihtiyari gözlerim yaşardı. Beni daima olduğum gibi gören ve anlayan güzel kardeşim. Allah sizden razı olsun." (www.candundar.com.tr)
LATİFE HANIMIN VASİYETİ
Yaklaşık iki buçuk yıl kadar M. Kemal ile evli kalan ve daha sona boşanmaları Bakanlar Kurulu kararıyla uygun görülen Uşşakizade Latife Hanım, 12 Temmuz 1975'te İstanbul'da vefat etti.
Latife Hanımın evliliği ve boşanma hadisesi gibi, yalnızlık ve gözetim altında geçen son elli yıllık hayatı da nice sırlarla örülü şekilde geçti. Onun, vefatından önce yazdığı ve noterlikçe kayıt altına almış olduğu vasiyetine bile maalesef uyulmadı. Vasiyetinde, öldükten 25 sene sonra nice bilgi, belge ve hatıra notlarını içine alan özel arşivinin açılmasını istiyordu. Ancak, onun bu vasiyeti yerine getirilmedi.
Halen Türk Tarih Kurumunun elinde bulunan bu özel arşivin içinde nelerin yer aldığı ve niçin açılmak istenmediği de bilinmiyor.
Oysa, M. Kemal'in hayatı ve hatıraları ile ilgili ne varsa resmî şahıs ve kurumlarca seve seve açıklanıyordu. Latife Hanımın notları ise, çarpıcı bir istisna teşkil etti. Tabii, bu da merakları iyiden iyiye kamçılamış oldu. Şimdi hemen herkes "Latife Hanım, acaba neler yazmış ve bizim bilmediğimiz ne gibi olaylara tanık olmuş diye" merak edip duruyor.
26.07.2008
E-Posta:
[email protected]
|