Harun Bey: “Ceza çekenler Cehennemden çıkıp Cennete girerlerken alınlarında bir leke, bir iz, bir belirti olacak mıdır?”
Ceza çekenlerin, Cehennemden çıkıp Cennete girdikleri zaman alınlarında bir leke veya bir iz olacağı ve bu kişilerin Cennet ehli tarafından tanınacağı ve bundan dolayı kınanacağı doğru değildir. Cennet mahcup olma, ezilme, yerilme ve kınanma yeri değildir. Günahkârlar gerektiği kadar cezalarını çekmişler, ateşle arınmışlar ve arındıkları için Cennete girmeyi hak etmişlerse, Allah’ın rahmetiyle Cennete girerler. Ve artık Cennette leke ile yaşamazlar. Çünkü bu insanlar var olan lekelerini Cehennemde bırakmışlardır. Günah kirleri kalmamıştır artık. Cenneti, bir kısım insanların suçluluk psikozunu ebediyen alınlarından silemeyeceği bir mekân olarak tanımamalıdır.
Fakat Cehennemden son çıkanlara mahsus olarak Peygamber Efendimiz’in (asm) hadislerinde, “Cenabı Allah nihayet Cehennemde kömüre dönmüş birçok kimseleri çıkarır. Cennetin yolları üzerinde olup hayat nehri adı verilen bir nehre onları daldırır. Bunlar selde çıkan yabanî reyhan tohumları gibi birden gürbüzleşirler… Artık hayat nehrinden boyunlarında halkalar olduğu halde inci gibi güzel olarak çıkarlar. Cennet ahalisi onları o alâmetle tanırlar.”1 Tarzında haberler mevcuttur.
Ne var ki, burada belirtilen halkalar –hâşâ utanç halkaları değil; “günahlarından arınmış olanların inci gibi güzelleşmiş vücutlarına takılan rahmet halkalarıdır”, yani şeref ve süs halkalarıdır. Yani Cehennemden âzâd eden Rab’leri katında değerli olduklarını belgeleyen birer ziynet halkalarıdır.
***
Fırat Bey: “Okunan Kur’an’ın mevtanın ameline etki edeceği meselesinde, ölen kişinin Cehennemlik iken Cennetlik duruma düşmesi söz konusu olabilir mi? Yani bir faninin vefatından sonra arkasından her gün Kur’an okunsa bu kişinin Cehennemlik iken Cennetlik duruma düşmesi mümkün mü?
1 Dua, Allah’ın takdiri tahakküm altına alınırcasına, neticesinin ve sonunun garanti edilmesi talebiyle yapılmaz. Dua yapmak kulun vazifesidir. Dilediği gibi ve hikmeti iktiza ettiği biçimde kabul etmek veya etmemek ise Allah’ın takdirindedir. Biz, Allah’ın takdirini ön şartlarla sınırlayamayız.
2 Ölen kişi, ne kadar günahkâr olursa olsun, Allah’ın kuludur. Biz de Allah’ın kitabını şefaatçi yaparak, şimdi ölmüş bulunan Allah’ın kulunun bağışlanmasını veya azabının hafifletilmesini ya da bir nebze de olsa rahmetle muamele görmesini diliyoruz. Bu bir duadır. Dua yapmak bizim hakkımızdır. Cenabı Hak bizim duamızla ölen kuluna ne derece rahmet eder, onu elbet bilmeyiz; ama Allah’ın rahmetinden umudumuzu kesmeyiz.
3 Bir kişinin ardından Kur’ân okuyup ruhuna bağışlama yapıldığında ve Cenabı Hak’tan mağfiret etmesi istendiğinde, bu kişinin sorgusuz sualsiz tüm günahlarının affedileceğini ve Cehennemlik iken birden bire Cennetlik duruma geleceğini kimse söylemiyor. Şüphesiz bu o kadar basit bir iş değildir. Peygamberlerin korkup titrediği bir mahşerden –çoğu zaman yalnız görüntüde kalan bir okuyup üfleme ile kurtulmak mümkün mü? Bu kişinin mahşerde hesabı tabii ki görülecektir. Üzerinde kul hakkı varsa, Allah hakkı varsa, günahları, isyanları, tuğyanları, zulümleri varsa bunlar şüphesiz sorulacaktır. Ama tüm bu hakikatler, ölen kişinin yakınlarının kendisine dua yapmasına imkân vermeyen, dua kapısını kapayan hakikatler değildir.
4 Bizim duamızla Cenabı Hakk’ın kulunu ne kadar himaye edeceği bizce meçhuldür. Bildiğimiz tek şey var: Dua kapısı açıktır. Bu kapıdan mücrim de, günahkâr da, isyankâr da, itaatkâr da, muttaki de, zâhid de, âbid de girebilir ve yararlanabilir. Allah’ın rahmetine sığınmaya ve ölmüşlerimizi Allah’ın merhametine havale etmeye hiçbir şey engel değildir.
1 Müslim, Îmân, 301
26.07.2008
E-Posta:
[email protected]
|