İNSANIZ...
Acılarımız ve elemlerimiz hiç bitmez.
Bunun hicranını en çok “ehl-i kalp” dediğimiz insanlar ve bağrı yanık şairler anlar.
“Dost dost diye nicelere sarıldım” diyen Aşık Veysel gibi, Niyazi Mısrî de yine feryad ederek “ağlayıp nalân edip düştüm yola tenha garip, dide giryan, sine püryan, akıl hayran bi hader” dostun hasretini ciğerlerinden söküp gelen hicran ile söylemiştir.
Özellikle günümüzde insanların madde ile aşırı bağlılığı zamanı dostsuz bırakmıştır.
Ve Aşık Veysel “Benim yarim kara topraktır” diyerek bu hicrana bir tiryak bulmuştur.
Ve insan her zaman bu iştiyak ve ihtiyaç içinde iken İbrahim (a.s.) gibi “Lâuhubbil afilin” diyerek, batanlardan, gidenlerden ve vefasız dostlardan uzaklaşıp “Habinallahü ve nimel vekil” diyerek Cenab-ı Hakka sığınmış, “Lâilahe illallah” diyerek derdini ve niyazını gerçek dost ve mağrirek sahibi olan Rabbimize sığınmıştır.
Zira ona dost olan herşeye dost bakar, dost görür.
Cenab-ı Hak namına bakmayana da herşey yabancı ve düşman olur.
Ve her bir insan sevgisini ve sevincini, keder ve hüznünü paylaşacak bir dostu her zaman arar ve her zaman hisseder.
“Gafil gezme şaşkın, Bir gün ölürsün, Dünya kadar malın olsa ne fayda?” diyen ozanında söylemek istediği de açıkça görülmektedir.
İşte bu halet içinde insan dost olmayanlara dostluğunu esirgemeden, karanlıkta durmaktansa bir mum ışığı yakmaktan asla beri kalmamalıdır.
Zira gitmeyene gitmek, sarmayanı sarmak, küskün ile barışmak, nefret edene sevgi ve ilgi göstermek, gıybet edeni affetmek, vermeyene vermek, selam almayana selam vermeyi ısrar ile selamlamak, tebessümü hiç eksik etmemek gibi hasletler insan nefsine zor geldiği halde bunu başarmak “İnsanı kamil” dediğimiz vasıfların kendisidir.
Dost olmayana dostluk göstermek bu zamanın önemli bir hasletidir aslında.
“Gurbet o kadar acı ki ne varsa içimde, hepsi yabancı, hepsi başka biçimde, ben gurbette değil, gurbet benim içimde” diyen feryadlara aldırmadan.
24.07.2008
E-Posta:
[email protected]
|