Hulûsi Yahyagil’den Üstad’a mektuplar
Risâle-i Nur mektuplarından bu mektubunuzun bendeki tesirlerini hülâsaten arz edeyim:
Sıhhat ve âfiyetinizin devamı, şükrümü; bu gibi mesâilin hallini isteyenlerin vücudu, ümidimi; nazarımda ilim sayılacak her şeyi sizden öğrendiğim için, bu vesileyle hakikat sahasındaki malûmâtımı; hasbe’l-beşeriyye fütur hâsıl oluyorsa, şevkimi; hasta bir talebeniz olduğumdan Kur’ân’ın eczahanesinden verdiğiniz bu ilâçlarınızla sıhhatimi, matbaha-i Kur’ân’dan intihap buyurduğunuz bu gıdalarla bütün hasselerimin kuvvetini; hayatın beş derecesini de tâlim, mevtin itibârî bir keyfiyet olduğunu tefhim, idam-ı ebedînin mutasavver olamayacağına kalbimi takvîm buyurduktan sonra, Allah için muhabbetin herhalde bu hayat derecelerinde de devam ederek hayat-ı bâkiyede bâki meyvesini vereceğini işaret buyurmakla müddet-i hayatımı nihayetsiz arttırmaya sebep olmuştur.
Risâle-i Nurla ihdâ buyurduğunuz duâlar, zaten hergün sevgili Üstadı düşünmeye kâfi gelmektedir. Kur’ân’ın nihâyetsiz füyuzâtından, tükenmez hazinesinden inayet-i Hak’la edindiğiniz ve tebliğe mezun olduğunuz mânâları, cevherleri göstermekle, bildirmekle de bu biçare ve müştak talebe ve kardeşinize sonuna kadar ders vermek istediğinizi izhar ediyorsunuz ki, bu suretle de ebeden ve teşekkürle gözümün önünden, hayalimden ayrılmamaklığınız temin edilmiş oluyor.
Hulûsi
Muvasalatımın ilk gecesi pederimin misafirlerine tahsis eylediği odaya devam eden zevâta, mütevekkilen alâllah, akşamla yatsı arasında Risâle-i Nur’u okumaya başladım. Sevgili Üstadım, Evvelce arz ettiğim veçhile, ben artık birşey için yaşadığımı zannediyorum. O da, Üstadım olan Dellâl-ı Kur’ân’ın vazife-i memure-i mâneviyesini ifâda kendilerine pek cüz’î bir yardım ve Kur’ân hesabına cüz’î bir hizmetkârlıktan ibarettir. Orada bulunduğunuz müddetçe Hazret-i Kur’ân’dan hakikat-i iman ve İslâm hesabına vaki olacak istihraç ve tecelliyattan mahrum bırakılmamaklığımı hassaten istirham ediyorum.
İnşaallah, müstecap olan duânızla Allahü Zülcelâl, Risâle-i Nur hizmetinde ümit ve arzu ettiğim neticeye vasıl, merhum ve mağfur Abdurrahman gibi âhir nefeste iman ve tevfik ve saadet-i bâkiyede iki cihan serveri Nebiyy-i Ekremimiz Muhammedeni’l-Mustafa (sallâllahu teâlâ aleyhi ve sellem) Efendimize ve siz muhterem Üstadımın arkasında ve yakınında komşuluk vermek suretiyle âmâl-i hakikiyeye nâil buyurur.
Risâle-i Nur gerçi zahiren sizin eserinizdir. Fakat nasıl ki, Kur’ân-ı Mübîn Allah’ın kelâmı iken Seyyid-i Kâinat, Eşref-i Mahlûkat Efendimiz nâsa tebliğe vasıta olmuştur; siz de bu asırda yine o Furkan-ı Azîmin nurlarından bugünün karma karışık sarhoş insanlarına emr-i Hak’la hitap ediyorsunuz. Öyleyse, O Hakîm-i Rahim, size bu eseri yaptırtan o nurları ayak altında bıraktırmaz. Elbette ve elbette fânilerden, belki de hiç ümit edilmediklerinden sahipler, hafızlar, ikinci, üçüncü, hattâ onuncu derecede mübelliğler, naşirler halk buyurur itikadındayım.
Hulûsi
(...)
Bizler ki, Elhamdü lillâhi teâlâ, âhiret kardeşiniz, Kur’ân hizmetinde âciz hizmetkârınız, esrar-ı Kur’âniyenin beyanında, eşşükrü lillâhi teâlâ, “Ashab-ı Kehf” gibi musahibiniziz. Liyâkat ve kifâyetimizin fâyetimizin çok fevkinde mahzâ bir lütuf ve inâyet-i Samedânî olarak talebiniz bulunuyoruz. Bundaki niam-ı Sübhaniyeye hamd ve şükürden âciz bulunuyoruz.
Hulûsi
Barla Lâhikası, Sayfa 24-27
|