Anayasa Mahkemesinin AKP hakkında verdiği karar, çeşitli yönleriyle tartışma konusu olmaya devam edecek. Kapatılmasını isteyenler AYM’nin kararını kendilerine göre ‘yorum’layıp, partinin ‘hükmen’ kapatıldığını söyleyecek; partililer de haklı olarak ‘netice’ye bakıp, partilerinin kapatılmadığı için sevinecekler.
Siyasî partilerin mahkeme kararlarıyla kapatılmasının çare olmadığını, Türkiye’nin bu yanlıştan kurtulması gerektiğini imkân ve fırsat bulduğumuz her zaman ifade ediyoruz. Klâsikleşen ifadesiyle partileri millet kurar ve yine millet ‘sandık’ta kapatır. Nitekim, sandıkta kapanan onlarca partiye şahit olunmuştur. Bu sebeple, milletin ‘sandıkta’ kapatmadığı, mahkemenin kapattığı partiler her zaman kriz sebebi olmuş, karara itiraz edilmiştir.
AKP hakkında da Anayasa Mahkemesi bir ‘ara formül’ buldu. Partiyi kapatmadı, ama bir anlamıyla kapatmaktan daha fazla cezalandırdı. Mahkemenin üye sayısının çoğunluğu, kapatılması yönünde oy kullanırken, kanun gereği fiili kapatma gerçekleşmedi. İyi de oldu, çünkü mahkeme kararıyla parti kapatılması Türkiye ve dünya gerçekleriyle uyuşmuyor.
Hatırlanacağı üzere, “1 Mart tezkeresi”nde de benzer bir durum yaşanmıştı. TBMM’deki oylamada, çoğunluk tezkereye ‘evet’ dediği halde, iç tüzük gereği tezkere ‘reddedilmiş’ sayıldı.
Anayasa Mahkemesi Başkanı Haşim Kılıç’ın, kararı açıklarken yaptığı konuşma, başta iktidar partisi olmak üzere bütün siyasî partilerin dikkate alması gereken ikazlarla doluydu. Böyle bir dâvânın açılması, Türkiye’ye maddî anlamda da kaybettirdi. Böyle ‘siyasî’ dâvâların açılmaması için siyasetçilere çok iş düşüyor. En başta özde sivil bir anayasa ihtiyacı kendisini hissetiriyor. Aynı şekilde, Avrupa Birliği üyeliği için gereken şartların da yerine getirilmesinde fayda var. Kararı yorumlayan pek çok uzman da aynı şekilde Türkiye’nin hâlâ ihtilâl anayasası ile idare ediliyor olmasının garipliğine, yanlışlığına dikkat çekti.
Gerçekten de bu önemli konular niçin hükûmetin gündeminde yer almaz? Oysa ‘tek başına iş başına’ geldiklerinde millete yaptıkları vaadler içinde bu konudaki vaadler epey yer tutuyordu. “Eylem planları” unutuldu mu? Unutulduysa niçin? Bu konuları gündeme taşımak, çareler aramak, Türkiye’yi kısır çekişmelerden kurtarmak gerekmiyor mu?
Gerek yeni bir sivil anayasa ve gerekse ‘demokrasi paketleri’ni hatırlamak için yeni seçim dönemlerine mi ihtiyaç var? Elbette bu konu sadece iktidar partisinin konusu olmamalı. Ama birinci derecedeki sorumluluk onlara ait. Bir şekilde bu konular gündeme gelmeli, millet menfaatine olan kararlar gecikmeden alınmalı ve icra edilmeli.
Gerek iç kamuoyu ve gerek dış dünya, Türkiye’nin âcilen milletin taleplerine cevap verebilecek sivil ve demokrat bir anayasaya ihtiyacı olduğunu görüyor, ifade ediyor.
Bu talebe karşı direnmek, suları tersine akıtmaya çalışmaktan farksız olur. Anayasa Mahkemesinin AKP hakkındaki kararı reform ve ‘demokrasi paketleri’ni gündeme taşımaya sebep olursa (kanunlara aykırı şekilde uygulanan yasakları unutmuş değiliz!) bundan yine millet kazançlı çıkar.
01.08.2008
E-Posta:
[email protected]
|