Ne yazık ki, Bosna’daki Müslüman kardeşlerimizin çektiği çileleri erken unuttuk. Savaş biteli 10 yıl oldu ve ancak katliâm yıl dönümlerinde Bosna’yı hatırlıyoruz. Ki, bunu konu ile ilgili haberler bile medyamızda gerektiği kadar yer almıyor, alamıyor.
Haziran’ın (2008) son günlerinde BBC’nin (Türkçe yayın yapan) internet sitesinde konu ile ilgili bir yazı dikkatimizi çekmişti. BBC muhabiri Nick Thorpe imzalı yazıda, “Karadziç hâlâ nasıl kaçabiliyor?” sorusuna cevap aranmıştı. (bbc.co.uk/turkish, 27 Haziran 2008)
Yazı ilgimizi çekti ve bazı kısaltmalarla gazetemizde yer verdik. (Yeni Asya, 1 Temmuz 2008) Yazıda şöyle denilmişti: “Hollandalı gazetecinin eşi, camdan, lokantanın önündeki masalardan birinde oturan adamı işaret ediyordu. Kafasının şeklinden, yarı ağarmış saçlarından, arkasından bile, dünyada en fazla arananlar arasında bulunan bu kişi kolayca tanınabiliyordu. Yüzünü döndüğünde gazeteci artık daha bir emin oldu. Radovan Karadziç, Bosna’nın güneyindeki Foca to Gacko caddesindeki bir lokantada yemek yiyordu. Nisan 2005’ti. Gergin görünen Karadziç ve yanındaki kadın biraz sonra masadan kalktı ve kırmızı bir Mercedes ile ayrıldı.”
Dünyanın aradığı Karadziç’i bir lokantada yemek yerken gören gazeteci durumu ‘yetkililer’e haber vermiş, ama muhtemelen her ülkede olduğu gibi orada da ‘karanlık el’ler bu ihbarı ciddiye almamış. Hatta, bir ‘yetkili’ haberi duyurmak isteyen gazeteciyi uyarıp; “Canını seviyorsan bu konuyu yazma” demiş.
Bosna’da katliâmlara imza atan ‘savaş suçlusu’ aradan geçen uzun bir zaman sonra nihayet yakalandı. Şimdi de, “Nasıl oldu da yakalandı?” sorusuna cevap aranıyor. Öyle ya, geçen bunca yıl ‘korunan’ savaş suçlusu, ne oldu ki yakalandı?
Bu sorunun makul bir cevabı var: Sırbistan’ın Avrupa Birliği ile bütünleşme çabası, gayreti ya da niyeti.
Savaş suçlusu Karadziç’in yakalanması sonrası değerlendirme yapan AB yetkilileri de zaten bunu ifade etti. AB Komisyonu genişlemeden sorumlu üyesi Rehn, tutuklamayı “Sırbistan’ın uluslar arası mahkeme ile işbirliğinde bir mihenk taşı” olarak nitelendirdi.
Geniş mânâda, Türkiye’deki operasyonlara da bu nazarla bakmak mümkün. Nasıl ki Sırbistan, AB yolunda ilerlerken ‘engel’leri bertaraf ediyorsa, Türkiye de; hukuk dışı her türlü ‘çeteleşme’yi bir şekilde bertaraf etmelidir.
Umalım ve dileyelim ki, Türkiye de dünyadaki güzel örnekleri kendisine rehber etsin; hak, hukuk, adalet ve insan haklarının önündeki engeller sıra ile kaldırılsın. Buna ister “Kopenhag Kriterleri” diyelim, ister “Ankara Kriterleri.” İsimlerden ziyade, hedefler ve neticeler önemli. Türkiye, yıllardan beri ağır aksak sürdürdüğü AB yolculuğuna mutlak surette hız vermelidir. Aksi halde, ‘suçlu’ları koruyup, kollayarak iyi noktalara ulaşamayız.
Karadziç’in yakalanması, katledilen Bosnalıları geri getirmez, ama hiç değilse yapanın yanında kâr kalmamış olur. Keşke bütün dünya ‘haksız’ların değil de ‘haklı’ların yanında yer alsa...
24.07.2008
E-Posta:
[email protected]
|