Dün ‘basında sansürün kaldırılışının 100. yılı’ kutlandı. Bilindiği gibi 24 Temmuz, aynı zamanda “Basın Bayramı” olarak da kutlanıyor. Kutlanıyor, ama bu ‘bayram’ı gazeteciler de ciddiye almıyor olsa gerek ki, kutlama sadece ‘resmî açıklamalar’la sınırlı kalıyor. Öyle ki, ‘bayram haberleri’ neredeyse gazetelerde bile yer almıyor...
Peki, gerçek durum nedir? Basında sansür, ifade edildiği gibi kalktı mı? Bu soruya, gönül rahatlığıyla ‘evet’ demek mümkün olmadığı gibi, aksine gizli ya da açık baskılar neticesinde sansürün daha da arttığı söylenebilir.
Yapılan propaganda sebebiyle ‘sansür’ deyince akla 100 yıl öncesi geliyorsa da asıl katmerli sansür, ‘tek parti devri’nde yaşanmıştır. Sonraki yıllarda da sansür olmuştur, ama kıyaslandığında tek parti devrini yetişen bir uygulamaya rastlamak kolay değildir.
Günümüzde ‘özgürlük rüzgârları’ estiği halde yine sansür vardır. Elbette bu uygulamalar ‘sansür’ adı altında yapılmıyor, ama netice değişmiyor. Yöneticiler her zaman medyadan yana şikâyetçi oldukları için kendilerine has metodlarla ‘sansür’ uygulamak isterler. Dikensiz medya bahçesi her yönetici için tercih sebebidir. Bazı gazeteciler sansürün kaldırılışın 100. yılını kutlarken, yüz yıl önce yaşanan sansürü eleştirip, bugün devam eden sansürleri görmek istemez.
Kanunlarımız, ‘medya sansür edilemez’ der, ama vak’alar bunun tersini gösteriyor. Tabiî ‘sansür’ isteyen sadece yöneticiler değildir. Büyük patronlar da kendilerine dokunan konularda gizli ya da açık sansür taraftarıdır. Öyle olmasa, paraya hükmeden büyük patronların şirin gösterilmesi için haberler yapılır mıydı? Aynı şekilde, medyada ‘patron’lar hakkında olumsuz haberler yer almaması sadece onların ‘dürüst’lükleriyle açıklanabilir mi? ‘Reklâm gelen yerden haber esirgenmez’ anlayışı da yeni tür bir sansür sayılamaz mı?
Basında sansürün kaldırılışının 100. yıl dönümü ve 24 Temmuz Basın Bayramı dolayısıyla mesaj yayınlayan bir devlet erkânı şöyle demiş: ‘’24 Temmuz, bilindiği üzere II. Meşrûtiyet’te (1908) Anayasa’nın yeniden yürürlüğe girmesinin ertesinde çıkan gazetelerin, gazeteciler tarafından sansür memurlarına verilmeden, gösterilmeden çıkarılmış olduğu bir gündür. Bu nedenle de 24 Temmuz, Basın Bayramı olarak kabul edilmiş ve bu yıl da 100. yılı kutlanmaktadır. Demokrasinin temel taşlarından olan basın özgürlüğü, şeffaf yönetim ilkesinin de temel yapı taşlarındandır.’’ (AA, 23 Temmuz 2008)
Basın özgürlüğü, şeffaf yönetim ilkesinin temel yapı taşlarındandır, ama bu özgürlük kâğıt üstünde kalmamalı. En dikkat çekici olan, basın meslek kuruluşlarının bu ‘bayram’ vesilesiyle gizli ya da açık ‘sansür’ü masaya yatırıp tartışmaması. Sadece açıklamalarla yetinmek, basın üzerindeki baskıyı bertaraf etmek için yeterli değildir. Bir ve bütün olmak, kimden gelirse gelsin baskıya karşı koymak, bu uğurda bütün medya mensuplarıyla işbirliği yapmak; faaliyet gösteren meslek kuruluşlarının birinci görevi olmalı.
Ne yazık ki bu yapılamadığı gibi, gizli ya da açık olarak uygulanan ‘sansür’ü normal kabul eder hale geldik. Bazı ‘önemli’ haberler için konulan ‘yayın yasağı’ da bir nev'î sansür değil midir? Meslek kuruluşları bunları da tartışmalı, bunlara da itiraz etmeli. Ancak bu şekilde sansür uygulaması sona erebilir.
25.07.2008
E-Posta:
[email protected]
|