Siyasetçilerimiz, acılı günlerde ‘birlik’ ihtiyacını hatırlıyor ve ona göre beyanlarda bulunuyorlar. Haklılar, ama bir ve beraber olmak için acı tecrübeler yaşamamıza gerek var mı? Bir olmak, birlikte hareket etmek, sıkıntıyı ve rahatı birlikte yaşamak, dertleri birlikte omuzlamak her zaman muhtaç olduğumuz bir şey değil mi?
Geçen gün İstanbul Güngören’i kana bulayan terör saldırısından sonra da yine ‘bir olalım, birlik olalım’ çağrıları yapıldı. Hatta, İspanya örneği hatırlatılarak teröre karşı milyonları aşan kişinin yürümesi talep edildi. Elbette bu çağrıyı yapan siyasetçilere, onlara destek veren ‘aydın’lara da hak veriyoruz. Fakat bu çağrıların sadece acı günler vesilesiyle değil, her zaman yapılmasını da arzu ediyoruz.
Tabiî ki siyasî çekişme esnasında; ‘kavgada’ dahi söylenmemesi gereken sözleri birbirlerine rahatça söyleyen siyasetçilerin bu çağrıları pek tesirli olmuyor. Tesirli olabilmesi ve bu çağrıların millet nezdinde kabul görmesi, ancak siyasetçilerin de ‘örnek’ olmasıyla mümkündür. Yoksa ikide bir birbiriyle kavga eder bir görüntü sergileyen siyasetçilerin, ‘bir olalım, birlikte hareket edelim’ çağrıları karşılık bulmakta zorlanır.
Teröre karşı bir ve beraber olmanın yolu, milyonların mitin düzenlemesi ya da yürüyüş yapması mıdır? Bu soruya gönül huzuruyla ‘evet’ demek biraz zor. Kanaatimizce Türkiye’deki sıkıntı, vatandaşın ‘terör’e destek vermesinden kaynaklanmıyor. Elbette, belli ölçüde terörden meded uman insanlar da olabilir. Ama Türkiye geneline bakıldığında bu sayının çok az olduğu söylenebilir. Dolayısı ile, yapılması halinde böyle bir mitinge katılanların sayısı, ‘teröre karşı olanlar’ın sayısını göstermeye yetmez.
İspanya örneğinde olduğu gibi, başka ülkelerde böyle mitinglerin yapılması bize örnek olabilir mi? Her ülkenin kendine has özellikleri olabilir. Bu bakımdam, Türkiye’deki terör hadiselerini sona erdirmek için daha kalıcı, daha ‘kökten’ tedbirler almak lâzım. Bu tedbirler, bugünde yarına netice vermeyebilir. Ama samimiyetle ve sabırla uygulandığında mutlaka netice verir.
“Haydi, nedir bu tedbir?” sorusunun cevabı bazıları memnun etmeyebilir; ama ‘din, iman, inanç ve maneviyat’ bağı en kalıcı, en tesirli, en güzel netice veren birlik bağladır. “Hayır biz başka ‘birlik bağları’ ile bunu temin edeceğiz” diyenler varsa onlara; “Yanlışta ısrar etmeyin!” demekten başka yapabileceğimiz bir şey yok. Çünkü, yapılabilseydi bunca yıllık uygulamalar ile bu temin edilebilirdi. Zaten bugün geldiğimiz noktanın sorumlusu da bu anlamdaki yanlış uygulama ve yanlıştaki inat değil mi?
Bütün siyasetçilere ve Türkiye’yi ‘idare edenler’e hatırlatmak isteriz ki, ‘bir’ olabilmek için hiç kimse başkaları hakkında ‘yüze bakamayacak’ sözler sarfetmesin. Aksi halde, hem siyasetçiler, hem de millet; ihtiyaç olduğunda bir araya gelip birlik olamaz. Bunun da vebali Türkiye’yi idare edenlerin omzunda olur.
Netice olarak, bir araya gelmeyi sadece kriz dönemlerinde ve acı günlerimizde hatırlamayalım. Başka zamanlarda da bunu hatırlarsak, belki de krizlere ve acı günlere yakalanmayız...
30.07.2008
E-Posta:
[email protected]
|