G üngören katliamının hatırlattığı yakın dönem terör olaylarından biri olan Ankara-Anafartalar saldırısı, 27 Nisan sürecinde laiklik ve cumhuriyet mitinglerinin bütün hızıyla devam ettiği bir ortamda gerçekleşmişti.
Ve biz o günlerde şunları yazmıştık:
“AKP’yi bahane ederek ve laikliği koruma gerekçesiyle, bir kişinin burnunu bile kanatmadan milyonları mitinglerde buluşturma becerisini gösteren ve bununla övünen organizatörler, çok daha büyük kalabalıkları teröre karşı meydanlarda omuz omuza getirmeyi niçin düşünmüyorlar?
“Cumhuriyet mitinglerinde dalgalandırılan ve meydanları gelincik tarlasına çevirdiği şeklinde benzetmelere konu olan ayyıldızlı bayraklar, milletin teröre teslim olmama kararlılığını yansıtan bir dayanışma mesajıyla niye Türkiye’nin birçok yerinde tekrar tekrar yükseltilmiyor?
“Terör belâsı, laikliğin karşı karşıya olduğu vehmedilen hayalî tehlikeye kıyasla ciddîye alınmaya değmez ve önemsiz mi bulunuyor?
“Teröre lânet mitingleri niye yapılmıyor?”
2 Haziran 2007 tarihli Yeni Asya’da çıkan bu yazımızın ardından, laiklik mitinglerini, terörü kınama mitinglerine dönüştürme havası oluştu.
Sonraki günlerde birkaç vilâyette yapılan mitinglerde ağırlık terörü lânetleme mesajlarına verilmeye başlandı. Ama bunlara hem katılım hayli düşük seviyede oldu, hem de teröre karşı verilen mesajlar çok fazla gündem oluşturamadı.
Konuya böyle girmemizin sebebi, Güngören katliamı sonrasında CHP lideri Baykal’ın, evvelce İspanya’da terör saldırılarına karşı on milyonu aşkın insanın katılımıyla gerçekleşen yürüyüşü hatırlatarak, bizde de teröre karşı millî bir lânet kampanyası açılması için çağrıda bulunması ve “sessiz bir yürüyüş” önerisi yapmasıydı.
Ardından konu Başbakana iletildiğinde o da “Oturur, konuşuruz” diyerek, zahiren olumlu baktığını gösteren, ama gerçekte topu taca atıp geçiştiren bir cevap verdi. Böylece teröre karşı sessiz yürüyüş teklifi bir kez daha suya düştü.
Dahası, Baykal’ın teklifini, “halkı sokağa dökme” çağrısı olarak yorumlayıp, böyle birşeyin teröre yeni bir kanlı provokasyon fırsatı sunabileceği yönünde endişe izhar edenler oldu.
Gerçi bu endişeler bütünüyle yersiz sayılmaz. Çünkü bu çeşit toplanmalar, provokatif sızmalara, kontrolsüz sloganlara, çatışmalara açık olabiliyor ve daha büyük sorunlara yol açabiliyor.
Ama artık Türkiye’nin bu endişeleri aşma olgunluğuna erişmiş olması gerek. Nitekim gerek geçen yılki laiklik mitingleri, gerekse son haftalarda farklı illerde tekrarlanan “ortak akıl” buluşmaları gayet sakin bir şekilde yapıldı ve dağıldı.
Partilerin açık hava toplantıları da yıllardır disiplinli ve kontrollü bir şekilde yapılageliyor.
Aynı zamanda demokratik olgunlaşma göstergesi de sayılabilecek bu tecrübeleri bir araya getirip, partilerin ve sivil toplum kuruluşlarının ortak organizatörlüğünde, milyonların katılacağı bir teröre lânet yürüyüşü niye yapılamasın?
Bu yürüyüş için meydan tahsis etmeye, kürsü kurmaya, konuşmalar yapmaya hiç gerek yok.
Adı üstünde; sessiz yürüyüş. Ve esasen bunun için en uygun vesile, aralarında bebeklerin ve ana rahmindeki bir yavrunun da bulunduğu terör kurbanları için kılınan cenaze namazlarıydı.
Olayın hemen ardından, çok seri bir organizasyon yapılabilir, namazların kılınacağı cami ve namazı takiben yürüyüşün gerçekleşeceği güzergâh ona göre tayin edilip televizyonlardan duyurulan bir çağrı formatı içinde halk bilgilendirilebilir ve böylece maksat hâsıl olmuş olurdu.
Ama anlaşılan o ki, Türkiye böyle birşeye hâlâ hazır değil. Aslında gelinen nokta itibarıyla tecrübe, birikim ve eriştiği olgunluk bunu yapmasına müsait, ancak pratiğe dökme konusunda biraz daha zamana ihtiyaç olduğu görülüyor.
Bilhassa rejim, laiklik ve irtica kavgalarının farklı kesimler arasında oluşturduğu önyargı duvarları kaldırılabilse, bu süre daha da kısalabilir.
30.07.2008
E-Posta:
[email protected]
|