Yazarımız Halil Uslu’nun geçen yıl 10-15 Aralık günlerinde gazetemizde yayınlanan “İttihad-ı İslâm ve Güneydoğu” başlıklı yazı dizisinin bir bölümünde hatırlattığı gibi, Van ilimizde 12 Eylül’e kadar devam eden çok güzel ve anlamlı bir gelenek vardı:
Bediüzzaman mevlidi.
Yıllarca süren bu mevlid, hem Peygamberimiz (a.s.m.) diğer peygamberler, gelmiş geçmiş maneviyat büyükleri, İslâm âlimleri, evliyalar ve şehitlerle birlikte Bediüzzaman Hazretleri için duâ vesilesi oluyor, hem de Türkiye’nin dört bir yanından Nur talebelerini buluşturuyordu.
Van, Birinci Dünya Savaşı patlak vermeden önce Üstadın göl kıyısında Medresetüz-Zehra projesinin temelini attığı ve Horhor medresesinde talebelerine ilim öğrettiği; cumhuriyet sonrasında da, batıya sürgün edilinceye kadar Erek dağında uzlet hayatı yaşadığı, kıymetli hatıralarını barındıran çok özel bir belde.
Dolayısıyla, Bediüzzaman mevlidi için en uygun ve lâyık mahallerden biri.
Bu düşünceyle talebeleri bu mevlidi organize edip yıllarca devam ettirdiler. Ve o dönemin ulaşım zorluklarına rağmen mevlid her yıl çok sayıda Nur gönüllüsünü Van’a cezb etti.
Van mevlidlerinin güzel neticelerinden biri de, Halil Uslu’nun vurguladığı gibi, Müslümanlar arasındaki iman ve İslâm kardeşliğini canlı tutarak birlik beraberlik mânâsının tahakkukuna vesile olması ve bu sayede insanlarımızı bölüp parçalamayı hedefleyen fitne ve tezgâhların bozulmasına katkıda bulunmasıydı.
Ama birçok güzel ve hayırlı faaliyet gibi bu anlamlı etkinlik de ne yazık ki, mâlûm zihniyetin gadrine kurban gitti. En son mevlidde, katılanlar, sanki bir suç örgütü mensuplarıymış gibi baskına uğradı; gözaltına alınanlar oldu.
Sonra da bir daha mevlid yapılmadı.
Aradan geçen zaman zarfında Şanlıurfa’da her Ramazan ayının 25. gecesinde yapılagelen mevlidler istikrarlı bir şekilde devam etti.
1990’dan itibaren ise Ankara Kocatepe Camiindeki mevlidler başlatıldı. Gazetemizin organizatörlüğünde tertiplenen Bediüzzaman mevlidlerinin ilki, mâlûm cenahın kopardığı yaygara sonucu yine gözaltıları, soruşturmaları ve dâvâları beraberinde getirdi.
Aralarında, yakın zaman önce rahmet-i Rahman’a kavuşmuş olan Cemal Gündoğdu Hoca ile “Çamdağından esen yeller” şairi ve eski Yönetim Kurulu üyelerimizden Hilmi Doğan’ın da bulunduğu Yeni Asya mensupları, DGM’nin unutulmaz savcılarından Nusret Demiral’ın marifetiyle 15 gün nezarette tutuldu ve kanunî sürenin bitiminde mahkemece bırakıldı.
Ardından savcının 163’ten açtığı dâvâ ise, bu maddenin o günlerde Meclis tarafından kaldırılması neticesinde düştü.
Daha sonra Kocatepe mevlidleri istikrarlı bir şekilde devam etti. 17 Ağustos depreminin sonrasına tevafuk eden 1999 mevlidinde de yine bir gürültü koparıldı. Bu defaki sebep, gazetemiz İmtiyaz Sahibi Mehmet Kutlular’ın, gazetecilerin sorularını cevaplarken 28 Şubat’ı eleştirip depremi ilâhî ikaz olarak nitelemesiydi.
Ve bu defa resmî gazap tam bir hışımla geldi.
Kutlular, 28 Şubat’ta eski 163’ün yerine ikame edilen 312. maddeden yargılanıp mahkûm edildi, 276 gün hapis yattı, aynı mesajı veren yazılarından dolayı Yeni Asya yazarlarının neredeyse tamamı yargılandı, maddede bilâhare yapılan değişiklikler sebebiyle infaz edilmese de ceza alanlar oldu. Ve sonuncusu 2000 yılında yapılan Kocatepe mevlidlerine bir daha izin verilmedi.
Buna karşılık, Şanlıurfa’da devam eden geleneksel mevlidlere ilâveten, son birkaç yıldır Ağrı Bediüzzaman mevlidleri yapmaya başladı.
Bütün bu serencamın ardından sözü getirmek istediğimiz yer şurası: Efsanevî Van mevlidleri, önümüzdeki 3 Ağustos Pazar günü Yukarı Nurşin Camiinde öğle namazını müteakiben okutulacak mevlidle tekrar başlıyor.
Bu gelişmenin, 12 Eylül tünelinden çıkışın da müjdesi olması dileğiyle, emeği geçen organizatörleri kutluyor, “Darısı 28 Şubat mağduru Kocatepe mevlidine” diyoruz.
28.07.2008
E-Posta:
[email protected]
|