Özek’in raporuna devam ediyoruz.
***
Herkesin komutan gibi düşünmek mecburiyeti olmadığı için, komutanın “kişiye özel” yazısında yer alan düşünce biçimine karşı çıkmak, eleştirmek birey açısından haktır. Yazar da bu hakkını kullanmış bulunmaktadır.
Komutanın yazısının eleştirisinde objektif olarak sınır da aşılmış değildir. Diğer bir deyişle, ‘yazıklar olsun’ şeklindeki kınama sözcüğü ile yazının konusu arasında “düşünsel nedensellik bağı,” “ölçülü uygunluk” vardır. Yazıda ne askerî resmî heyetlere, ne de komutanın şahsına hakaret oluşturan bir husus yoktur.
C- Yazıda eleştiri sınırının aşıldığı varsayılsa dahi TCK’nın 272. maddesi uygulanabilir. 272. maddeye göre, memurun “keyfî, hukuka aykırı” davranışları nedeniyle işlenen suçlarda ceza indirilir veya tümden kaldırılır. Bu madde 268 açısından da uygulanabilir (Erman-Özek, 431-2).
Komutanın, muhatabın eşinin “Atatürk’ü anma toplantısına katılmamasını” bu kişinin “cumhuriyetin temel niteliklerine karşıtlığı” olarak nitelendirmesi ve bu nedenle kocasını da suçlaması hukuka uygun bir davranış olarak nitelendirilemez.
Gerçekten,
a) Emir-komuta ilişkisi komutan ile ast arasındadır. Bu açıdan, komutanın toplantıya eşlerin de katılmasına ilişkin emrinin, astın eşi açısından bağlayıcı niteliği yoktur. Bu nedenle, eşin toplantıya katılmaması nedeniyle, eş ve koca açısından sonuç çıkarılmasına hak vermez.
b) Bu nedenle astın eşine ilişkin emrin yerine getirilmemesi, ast açısından Askerî Ceza Kanununun 82. ve sonraki maddesinde yer alan “askerî itaat ve inkıyadı bozan suçlar” kapsamında dahi değildir.
c) Atatürk devrimleri kapsamında kabul edilmesi gereken Medenî Kanun hükümleri arasında, eşin kocanın isteklerine mutlaka uyması gerekliliğini öngören ve kocayı mesleği nedeniyle verilen talimatları eşine uygulatmak zorunda bırakan bir norm yoktur. Bu açıdan, komutanın asta verdiği emrin eş tarafından yerine getirilememesi nedeniyle ast hakkında ihmal sorumluluğu öngörmenin yasal dayanağı yoktur.
d) Komutan, emre rağmen eşin anma toplantısına katılmaması olgusuna dayanarak, gerek muhatap, gerek eş açısından isnatlarda bulunmaktadır. Yapılan isnatlar, suç veya disiplin suçu oluşturabilecek niteliktedir ve muhatabın askerlik mesleğinden çıkartılması sonucuna yöneliktir.
Komutanın suçlamaları, anayasada yer alan, “suçtan doğan sorumluluk” kurallarına aykırıdır. Gerçekten, anayasanın açık hükümlerine ve bu hükümlere dayanan, öğretide ve katıldığımız uluslararası sözleşmelerde benimsenen sorumluluk kurallarına aykırı suçlamalar yapılmıştır.
aa) Varsayıma dayalı sorumluluk olamaz. Komutan, eşin toplantıya katılmaması nedeniyle varsayıma dayanan sorumluluk yaratmaktadır.
bb) Suçsuzluk karinesi, sorumluluğun saptanmasında, insan haklarının temelini oluşturan bir kuraldır. Anayasanın 38. maddesinde, “Suçluluğu hükmen sabit oluncaya kadar kimse suçlu sayılamaz” denilmektedir. Komutan ise varsayıma dayanarak, suçluluk karinesi kurarak muhatabı suçlamaktadır.
cc) Sorumluluk şahsîdir. Komutan eşin davranışı nedeniyle muhatabı sorumlu tutarak astı üçüncü şahsın fiilinden sorumlu tutmaktadır.
Komutanın kişiye özel yazısındaki düşünce biçimi ve yaptığı suçlamalar hukuka aykırı, keyfî bir davranıştır. Yazıda hakaret unsurları varsayılsa dahi 272’ye göre cezanın kaldırılması gerekir.
Sonuç: Kâzım Güleçyüz’ün “Yazıklar olsun” başlıklı yazısında suç unsuru olmadığı kanaatine varmış bulunuyorum. Saygılarımla. 27.5.1996
* Prof. Dr. Çetin Özek’in bu raporu üzerine, —bir süre sonra emekliye ayrılıp ardından rahmetli olan—Bakırköy Cumhuriyet Savcısı Metin Çelenligil, yazımıza takipsizlik kararı verdi.
20.07.2008
E-Posta:
[email protected]
|