“ERGENEKON iddianâmesi” üzerindeki tartışmalarda Başbakan’ın “dâvânın savcısıyım” deyip “darbe hazırlıklarını” kınayan konuşmaları, bir başka önemli hususu ortaya çıkarmakta.
Bilindiği gibi Danıştay’daki suikast saldırısının akabinde Başbakan Erdoğan, “derin bir komplo”dan bahsetmiş; bunun “çete işi” olduğuna dikkat çekmişti. “Ek iddianâme”ye gireceği belirtilen “darbe günlükleri”nin medyaya sızması üzerine, “savcılara ciddî görev düşüyor” demişti. Keza dönemin Adalet Bakanı Şahin de Danıştay’daki saldırı üzerine, “Bu konuda herkes bazı sürprizlere açık olsun” diye konuşmuştu.
Başbakan ve Adalet Bakanı’nın “tesbitleri”nin üzerinden yıllar geçti; ancak siyasî iktidar bu konuda hiçbir ciddî tedbir almadı.
Gelinen noktada, meselenin “darbe hazırlığı”nın ötesinde “halkı isyana teşvik”, iç karışıklık ve karmaşa ile toplumu kamplara ayırmak ve dış müdahâlelere teşne hale getirmek fitnesi olduğu ortada. Başsavcı’nın “iddianâme” hakkındaki açıklamalarından, sözkonusu derin operasyona bazı gizli “provakatör”lerin karşıması, çeşitli bombalama, saldırı, suikast ve terör olaylarının aynı zamanda kargaşa ve kaosa zemin hazırlamak olduğu anlaşılıyor…
GERÇEK GÜNDEM GÜME GİTMESİN
Ne var ki siyasî iktidar, “tehlike”ye karşı önlemler almak yerine, meseleyi günübirlik siyasî tartışmalarla geçirmekte. Başbakan Bir yandan bu “dâvâ”nın “Türkiye’nin sun’î gündemi” olduğunu söylemekte; diğer yandan aynı “sun’î gündem” üzerinde popülist demeçlerle siyaset yapmakta. “Haftalık seminerler” haline gelen grup konuşmalarında, partililerin tempolu alkışları arasında halkın hoşuna giden “darbe karşıtlığı”nı dillendirmekte, mafya ve çetelere yüklenmekte…
Ekonominin içine girdiği darboğaz, tavsayan AB müzâkereleri, rafa kaldırılan “yeni anayasa”, yargı reformu, eğitimin önündeki engellerin kaldırılması, siyasetin demokratikleşmesi, ceza yasasında düşünce ve ifâde özgürlüğünü “suç” sayıp yargılayan meşhur 312’nin yerine ikame edilen 216. ve 301. maddelerin tâdili ve siyasetin demokratikleşmesi gibi demokrasi ve özgürlüklere dair düzenlemeler gündem dışı kalmakta. Türkiye’nin gerçek gündemi güme gitmekte…
Ancak hükûmet bu manzaraya seyirci kalmakta. Siyasî iktidar, “kapatma dâvâsı”na karşı partinin dağılmaması ve “yeni AKP”de toplanması amacıyla yaz sıcağında Meclis’i “açık” tutuyor. Lâkin Başbakan’ın da sözde yakındığı “sun’î gündem” üzerindeki spekülasyonları seyretmekle kalıyor.
Göz göre göre Türkiye’nin gündemi kayıyor; iktidar partisi sözcüleri, arkası gelmeyen “travma”lardan, “cici parti, yazık değil mi kapatılması!” türü âdeta tartışmaları sathileştiren ve “politik muhabbet”e dönüştüren siyasî söylemlerle süreci geçiştiriyor. Darbeyle mücadeleyi, Meclis’te bir milletvekiliyle temsil edilen bir partinin “organizasyonu”nda “meydan mitingleri”ne bırakıyor…
SADECE “SÖYLEMLER”LE KALINMAMALI
Oysa Meclis’te büyük bir çoğunluğa sahip siyasî iktidarın, demokrasiye kasteden darbelere ve yasadışı yapılanmalara karşı salt “söylemler”le kalmayıp ciddî çalışmalar yapması lâzım…
Her ne kadar Anayasa Mahkemesi Başkanı, “benim ağzımdan çıkmayana itibar etmeyin” deyip süre biçmezse de, ABD eski Ankara Büyükelçisi Mark Parris, merkezi Washington’da bulunan Stratejik ve Uluslararası Etütler Merkezi adlı “düşünce kuruluşu”nda süreyi açıklıyor! “Türkiye projesi” direktörü Bülent Alirıza’nın düzenlediği toplantıda, “kararın Ağustos ortasına çıkmasını beklediğini” bildiriyor.
Görünen o ki “karar”ı bekleyen Meclis en az bir ay daha açık kalacak. Bu durumda Başbakan “seçmene selâm” babında beylik lâflarla darbelere veryansın etmek yerine, darbecileri, darbe heveslerini cezalandıran yasal tedbirleri alması icâb ediyor. Siyasî iktidarın bu süreyi siyasî atışmalarla geçirmek yerine, demokratik irâdeyi güçlendirecek tedbirleri alması gerekiyor…
Türkiye, Meclisleri lağvedip, anayasayı ilga edip meşrû hükûmetleri deviren darbelerle hâlâ hesaplaşmadı. 27 Mayıs ihtilâlinin, 12 Eylül darbesinin, 12 Mart muhtırasının hesabını görmedi. 28 Şubat “posmodern darbe”yi yeterince tartışmadı, hesabını sormadı. Hâlâ darbe ve ara rejimlerden kalma antidemokratik dayatmalar duruyor. Hâlâ anayasa ve yasalarda darbe döneminin demokrasi dışı tasarruflarını, hatta darbeleri ve darbecileri koruyup kollayan hükümler yürürlükte…
Siyasî iktidar, demokratik dirençle milletin verdiği desteğin hakkını vermeli. Daha soruşturma ve yargılama safhasındaki son “darbe hazırlıkları”nın yanı sıra, demokrasiyi, hukuku ve hürriyetleri katleden darbeleri de soruşturmalı.
Yalnız savcılara değil, Meclis’e de ciddî görev düşüyor…
19.07.2008
E-Posta:
[email protected]
|