Yeniden ertelenmezse “Ergenekon” iddianâmesi bugün açıklanıyor. Ancak Amerikan Başkonsolosluğu’na yönelik “karanlık saldırı” üzerinde garip istifhamlar sürüyor. En garibi Amerikalı güvenlik görevlilerinin dışarı çıkıp yardıma gelmemesi ve yaralı polislerin tedavi için bile binaya alınmaması…
Gerçek şu ki binayı koruyan polisler taranırken üst katta bekleyen ve duvarın arkasında siper alan özel eğitimli güvenlik görevlilerinin polislere destek vermemesinin hiçbir gerekçesi yok. Amerikalıların “kartal yuvası” denilen kale gibi korunan binanın kalın duvarların arkasında seyretmeleri, hele kan kaybeden yaralı polislerin kan kaybına bigâne kalmalarının hiçbir izâhı olamaz.
Bu yüzden başta Büyükelçi Wilson ve Bayan Başkonsolos Winer olmak üzere Amerikalı diplomatik yetkililerin güya “uluslar arası bir kural”la “bina dışına çıkmakla Türk topraklarına ayak basmış olacakları ve orada müdahâle edemeyecekleri” safsatasına sığınmaları, gülünç kaçıyor…
“Güvenlik sistemi gereği belli bir alarm verildiği ve kapıların otomatik olarak kapandığı ve açılmadığı” iddiası da kimseyi inandıramıyor. Acaba saldırı anında Amerikalılar dışarıda kalsaydı kapılar yine kapalı mı kalacaktı? Kapalı kapıların kumandası Amerikaların elinde değil mi?
ABD’nin 135 ülkedeki elçilik ve konsolosluklarını en az üç yıl silâhlı koruma eğitimi gören Amerikan Deniz Piyadelerine bağlı özel bir birim koruyor. Öncelikli görevleri elbette “Amerikan vatandaşlarını korumak." Ne var ki sözkonusu “kural”ı öne süren Amerikalılar, kendilerini koruyan polisleri destek ateşiyle korumaları bir yana; hele yaralı polisleri kabul etmemelerinin hiçbir gerekçesi bulunmuyor.
Kaldı ki Amerikalı korumalar, “gerektiğinde” sözkonusu “kural”ı dinlemiyor; rahatlıkla dışarı çıkıyor ve saldırganlara müdahâle ediyorlar. En son 1996’da Liberya’daki iç çatışmada elçilik binasına kurşunların gelmesi üzerine elçilik görevlileri çatışan Liberyalıların üzerine kurşun yağdırdı ve 12 kişiyi katletti.
Nitekim Amerikan diplomatik misyonlarını koruyan birimlerin ana görevlerini bildiren yönetmeliğe göre, “çok âcil durumlar”da korumaların görevlerini bina dışına taşıma yetkisine sahip oldukları belirtiliyor. Peki Amerikalı güvenlikçiler neden bu “yönetmeliğe” uymadı?
Doğrusu Amerikalıların hiçbir ahlâkî ve insanî kuralı dinlemiyor. Bizzat dönemin Amerikan Dışişleri Bakanı Colin Powell ve Amerikalı senatörler, bir buçuk milyon mâsum insanın katledildiği Irak işgalinde gerekçe gösterilen “kitle imha silâhları” ve “El Kaide bağlantısı”nın yalan olduğunu ikrar ettiler…
Bu durumda ABD hangi “uluslar arası kural”la onbinlerce kilometre öteden gelip Irak’ı işgal etti?
Hangi “uluslar arası kural”la Irak’ın maddî ve mânevî potansiyeline el koymakta; ülkedeki petrol ve enerji kaynaklarının işletmesini Amerikan ve İngiliz petrol şirketlerine peşkeş çekmekte? Hangi “uluslar arası kural”la Afganistan’ı işgal edip istilâ etmekte; Asya’nın kalbine pençesini sokmakta?
Hangi “uluslar arası kural”la, Pakistan’da ülkenin temel dinî eğitim müesseseleri olan medreseleri “terörist yetiştiriyor” diye kapatılmasını dayatmakta; stratejik ortağı”nı kıskaca alıp fitne ve kargaşaya mâruz bıraktırmakta?
Sahi ABD savaş uçakları hangi “uluslar arası kural”la “Darfur fitnesi”yle sudan bahaneler aradığı Sudan’da “silâh fabrikası” diye “ilâç fabrikası”nı bombaladı?
“Uluslar arası kurallar”a, ahlâkî ve insanî değerlere, adalet ve hakkaniyete aykırı olarak işgaller, suikastlar yapan, ekonomik krizlerle, etnik ve mezhebî çatışmalarla iç karışıklık ve kaosla ülkeleri istikrarsızlık ateşinin içine atan, iç savaş ve terörle toplumları birbirine kırdıran ABD’nin yeri geldiğinde büyük bir pervâsızlıkla çiğnediği “elçilik binasından dışarı çıkmama” kuralına riâyet ettiği te’vili açıkçası tam bir komedi.
Gerçekten coniler, hayatlarını hayatlarına, hatta binalarına siper eden polislere neden yardım etmediler; yaralıları dahi içeri almayıp kan kaybından vefatlarına yol açmasına kurşun geçirmez camların arkasından izlediler? Üzerinden altı gün geçtiği halde hâlâ bu sorunun cevabı verilmiş değil…
Bu bakımdan iki saldırganı öldürdükten sonra yaralanan ve kurşununun bitmesi üzerine konsolosluk kapısından içeri alınmayan trafik polisinin hastanede Amerikalıların gönderdiği “çiçeği” geri göndermesi anlamlı olmuştur.
Bu olay, ABD’nin vefâsızlığının açık bir örneği olmuştur. Peki neden Türkiye “stratejik ortağı” ABD’nin bu tür incitici vefâsızlıklarına mâruz kalmakta...
İçte demokratikleşme ve millet irâdesinde olduğu gibi dış politikadaki irâde zâfiyeti ve fazlasıyla Amerikan politikalarına eklemlenmekten mi?
14.07.2008
E-Posta:
[email protected]
|