İSTANBUL'DAKİ Amerikan Başkonsolosluğu önündeki “karanlık saldırı”, arkasında bir çok soru işâreti bıraktı. 9.3 hektarlık alan üzerinde 83 milyon dolara mal olan Konsolosluk binası çok sayıda özel güvenlik görevli tarafından korunuyor. Bütün camları kurşun geçirmez olan, 24 saat termal kamerayla gözlenen kompleksin sadece güvenlik sistemine 5 milyon dolar (7.1 trilyon lira) harcanmış. Öylesine ki 11 Eylül olaylarının ardından Amerikan Dışişleri Bakanı Colin Powell, binayı “terörizme verilen bir cevap” olarak nitelendirmişti…
Binanın girişindeki “polis kulübesi”ni ateşe tutan saldırganlar, “kartal yuvası” olarak adlandırılıp kale gibi korunan binaya giremeyeceklerini ve Amerikalılara zarar veremeyeceklerini biliyorlardı.
Peki bunu bile bile etrafı yüksek ve kalın duvarla çevrili devasa binanın önündeki “polis kulübesi”ne neden saldırıldı? Saldırı Amerikalılara yönelik idiyse niçin “polisler” hedef seçildi?
Aslında saldırının hemen ardından öldürülen üç teröristin El Kaideci olduğu ileri sürülerek, hatta tâlimatları Bin Laden’in “en küçük oğlu”ndan aldığı manşetlere çekilerek yeniden El Kaide üzerinden İslâm’a ve Müslümanlara saldırılması, saldırının amacını daha baştan ortaya koydu? “Teröristlerin üzerinde dua kitabı ve Arapça yazılar bulundu” gibi haberlerin araya sokuşturulmasının maksadı, İslâmla terörü yanyana getirilmesi idi…
Sormak lazım; madem sözkonusu şahısların “El Kaide ile irtibatlı olduğu” biliniyordu, o halde tutuklanmazlarsa bile neden izlenmediler? İstihbarat birimleri, Türkiye’de cirit atan yabancı ve Amerikan istihbarat elemanları niçin yakın tâkibe almadılar?
El Kaide’nin Türkiye’ye yeniden sızdığını ve hedeflerinin Amerikan ve İsrail kuruluşları olduğunu bildiren İsrail basını ve istihbaratı, niçin bu “bilgileri” yeterince ve zamanında Türk makamlarına iletmedi?
Kuzey Irak’taki istihbaratı “paylaşan” Amerikan istihbaratı niçin buna bigâne kaldı? Sonra olayın karmaşası içinde CIA elemanlarının saldırının ardından Ankara’dan İstanbul’a gidip olaydan sonra “inceleme”ye başlamış olmaları, ilginç bir saptırmasına ne demeli?
Saldırganların El Kaide kampında eğitim gördüğü, bir süre önce “çökertilen” El Kaide hücresi ile bağlantılı oldukları, saldırıdan hemen sonra belirleniyor. Emniyet ve İçişleri Bakanı, adî suçların yanısıra terör eylemleriyle ilgili bir başka bağlantıları olduğunu açıklıyor. Bu durumda olaydan sonra bağlantıları bulunan adreslere yapılan operasyonlar neden olaydan önce yapılmadı?
Yapılan araştırmalarda üç eylemcinin de Afganistan’a giriş-çıkış yaptıkları, dahası El Kaide’nin “uyuyan hücresi” yapılanması içinde oldukları tespit edilmiş. Hâdisenin hemen ardından bunca bilgiye sahip olunduğuna göre, neden saldırıdan önce bu bilgiler değerlendirilmedi ve saldırı önelenmedi?
Saldırganların “El Kaide irtibatı”na ilâveten “hücre lideri”nin El Kaide bünyesinde özel eğitim gördüğü, ardından Amerikalılar tarafından “yakalanıp” Guantanamo hapishanesinde götürüldüğü haberleri çıkıyor. CIA tarafından altı ay tutulup sorgulandığı yazılmakta. Dahası bir ay önce çıktığı ve CIA tâkibinde Türkiye’de eylem hazırlığı içinde oldukları iddia edilmekte…
Herkes biliyor ki 11 Eylül saldırıları bahanesiyle Küba yakınlarında kurulan Guantanamo, “teröristleri toplama kampı” değil, işkence ve beyin yıkama metodlarıyla Amerikan hegemonyası ve çıkarları hesabına asimetrik propaganda ile “terörist yetiştirme merkezi.” Amerikalılar da bundan şikâyetçi. Bu konuda Amerikan Kongresi’nde verilen araştırma önergeleri var.Yine herkes biliyor ki İslâm ülkelerinden çoğu genç yüzlerce Müslüman hiçbir delil olmadan bühtanlarla alınıp “yetiştirildi.”
Afganistan’da, Irak’ta, dünyanın çeşitli ülkelerinde ülkelerinin bağımsızlığı adına savaşan mâsum insanlar derdest edilip işkence ve çeşitli “işkence teknikleri”yle, tahriklerle, kışkırtmalarla “terör”e inandırıldı. “Serbest bırakılanlar”, sözde davaları uğruna “cihad” diye ABD’nin İslâm’ı “terör dini”, Müslümanları “terörist” gösteren ve buna karşı “ılımlı İslâm” perdesinde işgale ve sömürüye boyun eğen konseptine hizmet ettiler. “Bahaneler” sundular.
“Genişletilmiş Büyük Ortadoğu Projesi” paravanında “özgürleştirme” gerekçesiyle 22 İslâm ülkesinde iç karışıklık ve kaosla ABD-İngiltere- İsrail’in yanına itme oyununda âlet edildiler…
Türkiye’nin “kapatma davası” ve “Ergenekon operasyonu”yla girdiği sıkıntılı süreçte mâruz kaldığı bu garip saldırı, bütün bu istifhamların ortasında “karanlık”ta kalıyor.
“Karanlık saldırı”, Amerikalıların “minnetlerini ve üzüntüleri”ni bildirmesiyle ve polisin karmanca direnmesiyle geçiştirilecek basit bir olay değil… Öncelikle bu istifhamların aydınlatılması gerekir…
12.07.2008
E-Posta:
[email protected]
|