ürkiye’nin baş gündemi haline gelen “Ergenekon iddianâmesi” açıklandı. Diğer yandan iktidar partisini “kapatma davası”nda son viraja girildiği söyleniyor. Türkiye, önündeki bu iki ana gündemi daha çok tartışacak…
Ancak geçen hafta Türkiye’yi sarsan ve hâlen “soruşturması” devam eden Amerika’nın İstanbul Başkonsolosluğu binası önündeki saldırının üzerindeki sır perdesi de duruyor. Saldırganların “bağlantıları” ve “saldırı şekli” hakkında bir yığın istifham henüz açıklığa kavuşturulmuş değil.
Zira Amerikalıların saldırı sırasındaki tavırları, sıradan bir şaşkınlığın ötesinde ciddî bir vefâsızlığı sözkonusu ediyor. Ve AKP siyasî iktidarının beş buçuk yılı aşkın içte demokratikleşme ve özgürlükleri öteleyip AB’yi ihmal eden, gittikçe “ABD-İngiltere-İsrail ekseni”ne kayan dış politikasını gündeme getiriyor.
AFGANİSTAN VE IRAK
İŞGALİNE DESTEĞE RAĞMEN…
Gerçek şu ki Türkiye yarım asrı aşkındır NATO’nun güneydoğu kanadını korumuş; hür dünyanın yanında yer almış, “Kore savaşı”nda olduğu gibi hiçbir fedakârlıktan kaçınmamış. Özellikle 12 Eylül ihtilâlinin ardından Özallı yıllarla başlayan ve 28 Şubat “postmodern darbe” süreciyle azdırılıp AKP iktidarıyla devam eden dönemde ABD’nin bölge politikalarına her türlü desteği vermiş. Öncelikle Baba Bush’un “ricası”yla Irak’ın kuzeyinin Çekiç Güç’le otorite boşluğu içine itilmesine ve Türkiye’ye yönelik terörün yuvalanmasına “râzı” olmuş.Ardından bu Müslüman komşu ülkenin bölünüp parçalanması emr-i vakisine arka çıktı; bu konuda “savaş ortağı” bile oldu. Irak işgali öncesi 65 bin Amerikan askerinin Türkiye topraklarında konuşlanmasını esas alan “hükûmet tezkeresi”nin Meclis’te kabul edilmemesi üzerine, bizzat Millî Savunma Bakanı’nın ifâdesiyle “tezkereyi telâfi için” Irak’ı bombalayan Amerikan savaş uçaklarının İncirlik’ten 3995 sorti yapması sağlandı.
Ayrıca “ABD’ye destek hamûlesi” çıkarılarak altı deniz ve yedi hava limanının Amerikan askerlerinin askerî personel, silâh, mühimmat ve savaş malzemesinin nakil ve dağıtımına açıldı. Afganistan’da NATO şemsiyesi altında Amerikan işgaline 750 kişilik askerî birlikle destek vermekte.
Kısacası bizzat Başbakan’ın ikrarıyla 11 Eylül’ün ardından “stratejik müttefik” olarak tamamen bir Amerikan hegemonya ve çıkar projesi olan “Genişletilmiş Büyük Ortadoğu Projesi”ne tam destek verdi; bizzat Başbakan tarafından “BOP’un eşbaşkanlığı” açıklandı…
Ne var ki Ankara, Washington’a verdiği desteğe karşılık “stratejik ortak”tan hep vefâsızlık gördü.
Vefâsızlığın en bâriz örneklerinden biri, terörist başı Öcalan’ın kardeşinin Amerikan Los Angeles Times’e ikrarıyla, ABD’nin; PKK’ya ve İran kolu olan PEJAK’a doğrudan para, ekonomik yardım, gıda, tıbbî malzeme ve silâh sağlıyor.
Yine ABD, bizzat Başbakan Erdoğan’ın Beyaz Saray’da Bush’a listesini verip iadesini istediği Irak’taki 150 kişilik terör örgütü elebaşından bir tekini dahi teslim etmedi, etmiyor. ABD’nin sözde “stratejik müttefik”i Türkiye’ye “vefâsızlığı” bununla da kalmıyor.
“Aslan payı”nı Amerikan ve İngiliz şirketlerinin aldığı ihâlelerde Japonya’dan Hollanda’ya, Danimarka’dan Güney Kore’ye kadar birçok ülkeye yer verildi; lâkin işgalden en fazla zarar gören ve Amerika’dan sonra en çok kayıp veren Türkiye’yi “petrol paylaşımı listesi”nin dışında tutuldu. Başbakan’ın son Bağdat ziyaretiyle daha yeni yeni TPAO’nun “petrol arayacağı” belirtiliyor…
TÜRKİYE ABD’NİN SİLÂH DEPOSU
Türkiye ABD’nin nükleer silâh deposu. ABD’nin Avrupa’da altı üste 240 nükleer silâhı var; ve İtalya’nın yanısıra İncirlik, 90 nükleer silâhla kıt’ada ABD’nin en çok nükleer silâhının bulunduğu üslerin başında geliyor.
Gelinen noktada bir tek ABD bir tek Kuzey Irak’ta “istihbarat paylaşımı”dan dem vuruluyor. Oldukça abartılan bu “istihbarat paylaşımı”nın terörle mücadelede ve terörist kamplarının imhasında ne kadar “yararlı” olduğu tartışmalı. Ancak ABD’nin başta Türkiye-İran ve Irak olmak üzere bölge ülkelerinin terörle mücadelede işbirliğini istemiyor. Sık sık Kandil’i bombalayıp terör örgütüne kayıplar verdiren İran’ın Türkiye ile birlikte operasyon önerisine soğuk bakıyor; bu çerçevede Ankara -Bağdat -Tahran -Şam yakınlaşmasını engelliyor. Dahası, Türkiye’yi diğer bir Müslüman komşusu olan İran’a yönelik yaptırım ve saldırısına ortak etmeye uğraşıyor…
Amerikalıların konsolosluk binası önündeki son saldırıda hayatlarını kendilerine siper eden polislere yardım etmemesi ve yaralı polisleri içeri almaması, bu bakımdan Türkiye’ye yönelik “vefâsızlığın” son bir örneği olmuştur. Termal kameraların yanısıra uydudan da görüntüledikleri saldırıda Amerikan konsolosluğu güvenlik biriminin kalın duvarlarının arkasına sığınarak polisleri açık hedef haline getirmelerinin sebebi de soruşturmalı...
Türkiye bu muameleyi hak etmedi; bunun da soruşturmasını yapmalı…
16.07.2008
E-Posta:
[email protected]
|