Türkiye’de bir garâbet yaşanıyor. Yasadışı başörtüsü yasağında olduğu gibi, özellikle iktidar partisinin demokratik irâde zaafıyla tırmanan tartışmalar, her defasında inanç ve ibadet özgürlüğüne, din eğitimi ve öğretiminin hırpalanmasına malzeme ediliyor.
İmam hatip liselerinin kapatılması “öneri”sini Tevhid-i Tedrisat Kanunu’na bağlama çarpıtması, buna son örnek…
Bu çarpıtmaları yapanlar da biliyor ki söz konusu kanunun tartışmasız ibâresiyle, aynı tarihte kaldırılan Şer’iye ve Evkaf Vekâleti’nin bütün işlevi, Millî Eğitim Bakanlığı’na devredilmiş. 3 Mart 1924 tarihli Tevhid-i Tedrisat Kanunu, vatandaşlara dinî bilgileri verecek, din eğitimi ve öğretimini yapacak, dinî hizmetleri yerine getireceklerin yetişmesini sağlayan okulların açılmasını açıkça hükme bağlar…
Bu “hüküm”le “imâmet ve hitâbet gibi dinî hizmetleri ifâ vazifesiyle mükellef memurların yetiştirilmesi” için imam hatip okullarının ve “yüksek diniyat mütehassıslarını yetiştirecek” Yüksek İslâm Enstitülerinin ve İlâhiyat Fakültelerinin kurulması, kanun gereğidir.
Bunu eğip bükerek, “eğitim birliği” bahanesiyle imam hatipleri “gereksiz” görmek, dahası bunların kapatılmasını istemek, her şeyden önce “gerekçe” gösterilen Tevhid-i Tedrisat Kanununun lâfzına ve ruhuna aykırıdır.
Zira kanun, imam hatipleri ve yüksek din uzmanlarını yetiştirecek okulları kaldırmıyor; tam tersine bu görev ve sorumluluğu Millî Eğitim Bakanlığı’na tevdi ediyor…
Ne var ki özellikle inanç ve mânevî meselelerde anlaşılmaz bir kırılganlıkla muallel siyasî iktidar, tamamen Anayasa ve yasalara dayanan ve başta Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi olmak üzere uluslar arası andlaşmalarla teminat altına alınan “din eğitimi ve öğretimi”ne ciddî sahip çıkmıyor, çıkamıyor.
Okullarda genel eğitim içinde verilen ve müfredatıyla âdeta içi boşaltılan “din dersleri”ne bile arka çıkamıyor, kanunla kurulan imam hatip liselerine yenilerini ilâve etmek bir yana, daha önce açılanları dahi korumuyor, koruyamıyor…
Başkalarının imam hatiplere “sakıncalı” ve “vebâlı” muamelesine sessiz kalıyor; tâvizkâr tavırlarla ürkek duruyor; hatta bazen bu tür çarpıtmalara “katılıyor!” Ya da salt kuru “tepki”yle kalıyor.
YÖK Başkanı Prof. Özcan’ın, belki de boş bulunarak sarfettiği “zıkkım” lâfını diline dolayıp bu okulların kapatılmasını salık veren mahfillere karşı yüreklice cevap vermek yerine, Millî Eğitim Bakanı Çelik’in Meclis kürsüsünde bir tek Özcan’ın sözlerini hedef alan eleştirisi bunun bir misâli.
Bilindiği gibi Prof. Özcan’ın imam hatip liseleriyle ilgili ifadelerine, “O kem söz sahibine aittir ve bunu onaylamak, bu üslûbu kabul etmek kesinlikle mümkün değildir” diyen Çelik, “herkesin hakkını ve haddini bilmesi gerektiği”ni belirtmişti. “Bu YÖK Başkanı da olsa hakkını, haddini bilecek, CHP’nin sayın genel sekreteri de olsa…” ikazıyla yetinmişti.
Elbette YÖK Başkanı yanlış yapmıştır. Lâkin, bu bahaneyle imam hatiplerin kapatılması gerektiğini iddia edenlere bir şey denmemesi, âdeta meselenin geçiştirilmesi, bu “yanlış”tan daha vâhim ve dikkat çekici.
Gerçekten Tevhid-i Tedrisat Kanununun çarpıtılmasına neden doğru dürüst bir cevap verme gereğini duyulmadı? Bir imam hatip mezunu olan Başbakan, başka konularda “çıkışlar” yaparken, Anayasa ve yasaların devlete yüklediği din eğitimi ve öğretimi konusunda niçin hiç konuşmadı? Alıkoyan ne?..
Oysa başta Millî Eğitim Bakanı olmak üzere, hükûmet ve iktidar partisi sözcülerinin evvela öteden beri imam hatipleri dışlayan, tamamen anayasal ve yasal olan din eğitimi ve öğretimini her fırsatta “gereksiz” görüp hor gören zihniyete kararlılıkla cevap vermesi gerekirdi…
Aslında Ankara İlâhiyat Fakültesiyle birlikte imam hatip kurslarının ilki 1948’de tek parti dönemine rastlar. Demokrat Parti zamanında sayıları 36’ya varan imam hatip okulları, AP iktidarında 327’ye ulaşır. Sadece 1995’te DYP’nin başını çektiği koalisyon hükûmetinde 83 şube okula dönüştürülür.
CHP-MSP koalisyonunda bir tek imam hatip okulunun açılmadığı, “RP Esas Hakkındaki Savunması”nda zaten itiraf edilmekte. Keza 12 Eylül darbesi ve ANAP devrinde Evren ve Özal’ın bu okullardan yalnız ikisini açtığı kayıtlarda. Neticede sayıları 571’i bulan imam hatiplerin hemen hemen hepsi Demokrat Parti, Adalet Partisi ve Doğru Yol Partili iktidarlar tarafından açılmış…
FP’den “yenilikçiler” olarak kopan AKP ise “imam hatip okulu açmayacağız” vaadiyle başladı. Altı yıldır bir tek imam hatip okulu açmadı; doğrusu açma sözünü de vermedi. Dahası katsayı haksızlığıyla 28 Şubat “potmodern darbe”den kalma onbinlerce imam hatiplinin üniversiteye giriş hakkının gasbı, Kur’ân kurslarındaki kalma “yaş yasağı” devam ediyor.
Gelinen noktada AKP, hiç olmazsa kazanılmış hakları korusun; en azından mevcut imam hatiplerin hakkını savunsun; din eğitimi ve öğretiminin sürekli istiskaline artık seyirci kalmasın…
Zira millet hak ve hürriyetlerine “seyirci kalsın” diye değil, “sahip çıksın” diye oy verdi…
02.07.2008
E-Posta:
[email protected]
|