Ecevit Kılıç’ın siyasî gündemdeki meselelerle ilgili sorularını cevaplandıran Ali Bulaç, değerlendirmelerinin bazılarında gayet isabetli teşhisler koyarken, bazılarında hem çelişkiye düşüyor, hem de yanılıyor. Şöyle ki:
“Cemaatin (Gülen cemaatinin) AKP’yle ilişkileri nasıl?”
“Cemaat eskiden bir partiyle dolaylı ilişki kurduğunda o partide kendilerini güvende hissediyorlardı. Nur cemaatleri Adalet Partisi’yle böyle bir ilişki içindeydi. 28 Şubat’tan sonra ise bu durumun, istismar edilmelerine neden olduğunu gördüler. Meselâ Demirel, ‘Size bu kadar milletvekili vereceğim’ diyordu. Liste açıklanınca hiç milletvekili yoktu. Nedeni sorulunca da ‘Ben varım, ben sizdenim’ diyordu. Demirel, hayatı boyunca Nur cemaatlerini böyle kandırdı. Sonra da 28 Şubat’ın mimarlarından oldu. Bu açıdan 28 Şubat çok öğretici oldu. Bir partiye destek vermek yanlıştır, partilerden bağımsız hareket etmek gerekiyor. Yapılması gereken Türkiye’nin demokratikleşmesi ve sivilleşmesidir. ‘Daha çok demokrasi, daha çok AB uyum süreci, daha çok insan hakları’ diyoruz. Bundan dolayı biliyorum ki AK Parti kapatılırsa kimse arkasından ağlamayacaktır. Çünkü önemli olan siyasal sistemimizin demokratikleşmesidir.”1
Sayın Bulaç’a Gülen cemaatinin AKP ile ilişkisi soruluyor. Dolayısıyla onun Nurcuların AP’yi desteklediklerinden dem vurması, ne alâka dedirtti.
Nur talebeleri, demokratları (DP-AP-DYP-DP) asla maddî menfaat veya milletvekilliği için desteklememişlerdir. Münferit taleplerin dışında, cemaatin kararlarında asla böyle bir talep yok. Eğer iddiâ edildiği gibi, Nur cemaati, AP’yi milletvekilliği ve maddî çıkar için destekleseydi; vazgeçmeleri gerekmez miydi? 28 Şubat’a kadar bir vermedi, iki vermedi, üç vermedi, dört vermedi, beş vermedi; daha hâlâ niye destekliyorlar? Bırakınız iktidarda olduğu zamanı, darbeye maruz kaldığı ve tamamen sıfırı tükettiği zamanlarda desteklemelerinin ne hikmeti olabilir; düşünmeye değmez mi? Meselâ, şimdi Demokrat misyonu taşımaya çalışan DP’yi desteklemelerinin sebebi; iktidar nimetleri mi, milletvekilliği umudu mu? O zaman ne diye darbelerle gömülmek istendiği, iktidar umudu bile olmadığı zamanlarda Demokrat misyonu destekliyorlar? Bunu anlamak için, Risâle-i Nur’u okumak ve anlamak gerekir. Tabiî ki Bediüzzaman’ın şu görüşlerini de: Vazifemiz; siyaseti dine âlet ve dost yapmak,2 Demokratlarla müttefik,3 onlara bir dayanak noktası,4 mânen ve maddeten yardımcı olmaktır.5 Ve demokratları, Kur’ân, millet ve vatan hesabına iktidarda kalmalarına çalışmaya mecburuz.6
Şu halde, Bulaç, Risâle-i Nur’u ya okumamış, ya anlamamış, ya yanlış anlamış, ya yanılıyor veya cerbeze yapıp yanıltıyor!
Bulaç’ın çelişkilerinden birisine gelince…
STK’lar hakkında gayet isabetli bir tesbit yapar:
“Sivil toplum sipariş üzerinden olmaz. Dışardan da ithal edilemez. Devlet veya aydınlar çıkıp ‘Sivil toplum kuracağız’ derse olabilir, ama marjinal kalır. Çevreciler, feministler, barış gönüllüleri gibi. Devletin yarattığı sivil toplum örgütlerinden ise ADD, ÇYDD var. Bunlar sivil devlet kuruluşudur. STK değil SDK. Sadakatleri de devletedir. Asıl olan bu toplumun kendi iç dinamiğinden çıkardığı sivil toplum kuruluşlarıdır. Cemaatlerdir.”
Bulaç, sonra da Gülen hareketini sivil bir teşekkül olarak gördüğünü ifade eder ve şu çelişkiye düşer:
“Türk okulları, Türk devletinden bağımsız, onaylamamasına rağmen kurulan okullar değil. Devletin içinde de destek görüyorlar. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün Anayasa Mahkemesi’ndeki dâvâda suçlanmasının nedeni Dışişleri Bakanı olduğu dönemde Türk okullarının desteklenmesi için genelge yayınlamasıydı. Fethullah Hoca da sık sık ‘Türk devletinin izni ve bilgisi dışında bir şey yapmıyorum’ diyor.”7
Peki, bu ne sivillik, bu ne gönüllülük, bu ne resmî kurumlara sormak, bu ne devlete bağlılık ve bu nasıl bir sivillik, nasıl cemaatlik? Ve bu nice bir değerlendirme muhterem Bulaç?
Dipnotlar:
1- Sabah, 30 Haziran 2008.
2- Beyanat ve Tenvirler, s. 198.
3- A.g.e, s. 201.
4- A.g.e, s. 202.
5- A.g.e, s. 200.
6- Emirdağ Lâhikası, s. 422.
7- Sabah, 30 Haziran 2008.
02.07.2008
E-Posta:
[email protected] [email protected]
|