“ERGENEKON iddianâmesi”ni açıklayan Başsavcı, “terör örgütü” tâbirini “herkesin bildiği ‘bölücü’ veya ‘ideolojik’ terörden öte” diye tanımlamıştı.
Bunun cebir ve şiddet kullanarak ve askeri itaatsizliğe sevkle “darbe hazırlığı”nın yanı sıra halkı isyana tahrik, patlayıcı madde bulundurmak ve atmaya azmettirmek, devlet otoritesini yıkmak, zaafa uğratmak ve ele geçirmeye teşebbüs ve kamu düzenini bozmak için halkı kin ve düşmanlıkla isyana teşvik olduğunu belirtmişti.
Doğrusu bu tesbitler, iddianâmede 60 sayfa yer verilen “Danıştay saldırısı” ve Ümraniye’de ele geçirilen bombaların seri numaralarının aynı olduğu tartışmalarıyla, Cumhuriyet gazetesine peşpeşe dört defa atılan bombalar ve molotof kokteylilerle birlikte ele alındığında, iddiaları te’yid eden ve okyanuslar ötesine uzanan garip ve karmaşık ilişkileri ele veriyor.
Ve bazı gazetelerin vakitsiz ve pervâsız asimetrik ve “taraf”lı tahrikleriyle alelacele “irtica”ya fatura edilip yeniden “laik-anti laik” ikilemiyle toplumu karşılıklı kamplaşmaya iten olayların arka plânındaki çarpık ve asimetrik kışkırtmaların üzerindeki soru işâretlerini çoğaltıyor. Ülkeyi kargaşa ve kaosa sürükleyen karmaşık ilişkiler ardındaki dahilî ve hâricî istifhamları daha da arttırıyor.
TERÖR, TAHRİK VE KARGAŞA…
Bu durum, çoğu zaman belirsizlikler içinde muammaya dönüşen darbe ve ara rejimlere zemin hazırlayan ve zâhiren zıt kutuplardan gelen fâli-i meçhul terör olaylarını çağrıştırıyor.
Meselâ her ne kadar eski bir kuvvet komutanına atfedilen “darbe günlükleri”nin iddianâmede yer alamadığı belirtilse de, medyaya yansıyan “muhtıra talepleri”nin dile getirildiği “en kritik toplantı”lar ilk etapta akla geliyor. Bu sebeple âdeta bir dönemin “darbe teşebbüsü soruşturması” olan “eylem plânı”nın “dâvâ”dan ayrı mütalâası mümkün görülmüyor; en azından kamuoyu nezdinde…
Diğer yandan “Danıştay saldırısı” tetikçisinin iddianâmedeki bazı isimlerle görüştüğü bilgileri, örgütün ileri gelenlerinin yaptığı “görevlendirmeler”, zihinlere üşüşen dış bağlantıları daha da derinleştiriyor. Belli ki kargaşanın hedefi, terör, tahrik ve kargaşayla iç çatışma ve iç savaş çıkartmak ve Türkiye’yi ifsad komitelerince tezgâhlanan “turuncu devrimler”e teşne hale getirmek. “Ilımlı İslâm” ve “büyük Ortadoğu projesi”yle demokrasi ve özgürlükleri rafa kaldıran, AB projesini öteleyen, kavga ve kargaşa alevleri içine debelenen kontrollerindeki bir “Ortadoğu krallığı”na dönüştürmek…
Hatırlanacağı üzere 22 Temmuz seçimleri öncesinde, 13 Haziran 2007’de neoconların Amerikan Hudson Enstitüsü’ndeki “beyin fırtınası”nda Türkiye’ye yönelik “kaos eylemi plânı” ortaya atılmıştı. Dönemin Anayasa Mahkemesi Başkanı Tülay Tuğcu’ya suikastten, İstanbul’da onlarca kişiyi öldürecek patlamalara, Taksim’de elli kişinin ölümüne yol açacak bombalamalara kadar bir dizi “tahrik ve terör ihtimali” üzerinde “beyin jimnastiği” yapılmıştı.
Ve Hudson Institue’un “Avrasya politikaları programı” uzmanı gazeteci Zeyno Baran’ın o sırada “Türkiye’de darbe olacak” demesi, bu olayların darbeye zemin hazırlama maksadını taşıdığı şeklinde yorumlanmıştı.
Hürriyet´in ilk Moskova ardından Atina temsilcisi olan ve Amerikan siyaset okulu Stanford Üniversitesi’nde uluslar arası ilişkiler okuyan Baran, Dünya Bankası’nda Kemal Derviş’le “Bosna üzerinde” çalışmış. ABD’nin önde gelen Yahudi düşünce kuruluşlarından ‘think tank’ hayatına başlamış; “Türkiye programı”nın yanı sıra CSIS´te “Gürcistan Programı”nı kurmuş. Özellikle Kafkasya ve enerji sorunu üzerinde yoğunlaşan Baran, Nixon Center’da “uluslar arası güvenlik ve enerji programları masası” başkanlığının ardından Hudson Institue’a geçmiş…
“DEHŞET SENARYOSU”NUN AMACI…
Avrupa ve Avrasya’dan sorumlu Amerikan Dışişleri Bakan Yardımcısı Matt Bryza’la evlendiği için “Amerikan gelini” diye tanıtılan Zeyno Baran, kadife devrimleri en iyi “izleyen” isimlerden biri olarak Gürcistan ve Ukrayna ile başlayıp Kırgızistan’la devam eden Macar Yahudisi dünyaca ünlü dolar spekülatörü George Soros’un finanse ettiği “devrimler”e bölgenin topyekûn “demokratikleştireceğini” önermişti. İran ve Azerbaycan’ın “kurtuluşunu” da renkli devrimlerle olacağına dikkat çekmişti.
Ve işin ilginç yanı Baran’ın o dönemde açık açık dile getirdiği “dehşet senaryosu”nun farklı biçimlerde gerçekleşmesi.
Düğmeye İstanbul’dan değil bu kez Ankara’dan basıldı. Anayasa Mahkemesi Başkanına suikast yerine Danıştay üyelerine suikast saldırısı düzenlendi. “Taksim’de katliâm” yerine Anafartalar Çarşısına katliâm gibi bombalı patlama tertiplendi. Türkiye’nin yeniden “laik-antilaik” kutuplaşmasıyla ayrışmasına, fitnenin ateşlenmesiyle iç karışıklık, kargaşa ve kaosa itilmesine zemin hazırlamak amacıyla…
Bundandır ki gelinen noktada, 28 Şubat “posmodern darbe”sinin de yine Amerikan Hudson Enstitüsünde plânlandığı, ABD ve İsrail’in çıkarlarına aykırı düşen Refahyol hümetinin bu plânla düşürüldüğü ve “irtica ile mücadele” anaforunda 28 Şubat sürecinin siyasî aktörü “Anasollu koalisyonlar”ın işbaşına getirildiği tezine kuvvet vermekte. Seçimlerde AKP’ye oy patlaması yaptıran “27 Nisan e-muhtırası”nın da Hudson Enstitüsü kaynaklı olduğu iddiası çarpıcı da olsa bugün daha da “anlamlı” bulunmakta…
Görünen o ki istifhamlarla dolu “Ergenekon iddianâmesi”nde sözü edilen “halkı isyana alenen tahrik”in ardındaki karanlık senaryolardan, terör ve kanlı eylemlerden bu kokular geliyor…
18.07.2008
E-Posta:
[email protected]
|