‘Durdu durdu turnayı gözünden vurdu’ diye bir deyim var. Buna tam zıt olarak da, “Samata dehren ve nataka küfren’ diye ‘Durdu durdu küfür kustu’ mealinde bir başka deyim daha vardır. İran’ı acep hangi kategoriye koymalı? Hilâfsız 30 yıldan beri ‘Büyük Şeytan’ nağmeleriyle yeri göğü inletti. ‘Geberesice Amerika!’ anlamında ‘Merk ber Amerika’ deyip durdu... Peki 30 yıl bekleyen İran’ın bu acelesi ne? Zira, Bush’un günleri sayılı ve görev süresinin dolmasına 5 aydan daha az bir süre kalmış vaziyette. Bu durumda Suriye ve Türkiye’nin izlediği politikayı izleyebilirdi.
Bilindiği gibi, Suriye-İsrail barışı ABD’nin, yapıcı ve garantör olarak devreye girmeden tamamlanamaz. Buna rağmen Beşar, ABD’nin devreye girmesi için Bush’un gitmesini bekliyor. Aynı şey Türkiye için de geçerli. Akşam gazetesinden Nagehan Alçı bunun ipuçlarını veren bir makale yazdı. ‘Bush’un danışmanı neden geldi?’ başlıklı makalesinde ez cümle şunları kaydediyor: “ABD yaz uykusunda olduğundan dolayı bu yüzden Erdoğan son zamanlarda ABD ile masaya oturmamaya özen gösteriyor. Hatta öyle ki bir dönem çok aktif olan ‘Back-channel’ (arka kanal)ların artık devrede olmaları pek istenmiyor. Bu kanalların başında Egemen Bağış ve Cüneyt Zapsu geliyordu. Geçtiğimiz hafta National Endowment for Democracy adlı düşünce kuruluşunda bir Türkiye toplantısı yapılacak, Türkiye’den de Egemen Bağış ve Onur Öymen bu toplantıya katılacaktı. Ancak Erdoğan son dakikada Bağış’ın gitmesini istemedi. Nedeni basit: Bush yönetimi ile şu anda oturup konuşmak istemiyor. Washington, bir geçiş döneminde. Türkiye’nin iç meselelerinde taraf tutacak bir tutarlılığından bahsetmek imkânsız. Şu günlerde Rıce’ın ofisine giden başka, Cheney’in ofisine giden bambaşka mesajlar alıyor Türkiye ile ilgili...”
***
Evet, şimdi işte burada, neden, Suriye ve Türkiye bekliyor da Ahmedinejad Bush’un süresinin dolmasını bekleyemedi sorusunu sormanın tam vakti. Bu ne taaccül ve bu ne tehalük? İşin sırrı şurada: Aslında Suriye ve Türkiye gibi ülkeler Amerikan tehlikesini savuşturdu. Ama İran için belki de en tehlikeli dönem Bush’un topal ördek olduğu şu 5 aylık bakiye süre. İran’ı da vurarak son misyonunu tamamlamak isteyebilir. Bundan dolayı İran bu devreyi en azından sükûnetle geçiştirmek istemiş olabilir. Rice ve Cheney tezadı İran ilişkilerinde de geçerli. Bilindiği gibi, Rice, realist kanattan geliyor ve Scowcroft’ın ekolünü temsil ediyor. Bu ekol neoconların maceralarına karşı mesafeli duruyordu. Neocon siyasetin çıkmaza girmesinden sonra Gates ve Rice ile birlikte bu ekolün ağırlığı artmıştır. Esasında, bu zoraki diplomasinin gerisinde, ABD’nin üçüncü cephe açmaya mecali kalmaması ile İran’ın da bir darbeye tahammülünün olmaması yatmaktadır. Bu zorunluluk zoraki diplomasiyi beraberinde getirmiştir. ABD politikasının değişmesinin temelinde de bu vardır. Artık ABD’nin birleşik kaplar teorisinde olduğu gibi maliyeden askeriye kadar bütün alanlarda batmakta olduğu bir zaman diliminde yeni bir maceraya veya kumara atılması kaldırılamayacak bir çılgınlık olurdu.
***
İki ülke 30 yıldan beri ilk kez aleni olarak karşı karşıya geliyorlar. Zaman zaman Bağdat’ta ve Şermü’l Şeyh’te benzeri münasebetler yaşasalar da ilk kez Cenevre’de ABD Dışişleri Bakan Yardımcısı Williams Burns ile Said Celili yanyana geliyor. Bilindiği gibi, Burns İran’la yumuşama yanlısı olan siyasetçiler arasında yeralıyordu. Bu ilk aleni buluşma sayılabilir. Aleni olmayan buluşmayların ise haddi hesabını sadece Allah bilir. Stephen Hadley’in tahsisen İran meselesi üzerine Ankara’ya gelmesi ve akabinde Burns’ün Cenevre’de AB ile İran arasındaki müzakerelere katılması ABD’nin İran politikasında temelli bir değişikliğe işaret ediyor. ABD başta Türkiye’nin Suriye-İsrail cephesinde Avrupalıların da İran cephesinde pazarlığa girmelerine mesafeli yaklaşıyordu. Şimdi o da bu süreçlere iltihak etmiştir. Ve iki ülke neredeyse 30 yıl sonra diplomatik münasebetlerin eşiğine geldiler ama temel bir pürüz devam ediyor. İran tarafı gelişmeleri pozitif olarak nitelendirse de İran’ın uranyum zenginleşme hakkından vazgeçmemesi ile ABD’nin bunu kabul etmemesi müzakereleri tıkıyor ve ufkunu daraltıyor. İşte bütün çabalar ve mesai bu pürüz ve düğümü çözmek için sarfediliyor. Bu düğüm çözülürse ikili ilişkiler rayına oturabilir.
Aksi halde, diğer seçenekler yine masada.
20.07.2008
E-Posta:
[email protected]
|