ERUYGUR, Tolon ve diğerlerinden söz ettiğimiz yazılarımızdan iki örnek daha:
***
ÜÇ ORGENERAL (21.1.2004)
Genelkurmay Başkanı Org. Hilmi Özkök’ün “Lânetliyorum” tepkisine konu olan “Genç subaylar tedirgin” iddiasının Cumhuriyet gazetesince gündeme taşındığı günlerde aynı yönde bir diğer iddia Milliyet’in manşetiyle kamuoyuna intikal ettirilmişti.
Buna göre, hükümetin bazı icraatlarının TSK alt kademelerinde meydana getirdiği huzursuzluk, beş üst düzey general tarafından Genelkurmay Başkanına iletilmekteydi. (...)
Aradan geçen zamanda olup bitenler—alt kademelerle irtibatı tartışmaya açık olmakla beraber—bu beş orgeneralle ilgili iddiaların pek yabana atılır tarafı olmadığını gayet aşikâr bir şekilde gözler önüne serdi.
Avrupa’daki Türk vatandaşlarıyla yaptığı temaslardaki söylem ve davranışlarıyla yoğun eleştiri alan Org. Tuncer Kılınç, MGK reformunu engellemek için de son âna kadar bütün gücüyle direndi. Başarılı olamayınca, “Artık kurulun işlevi bitti” şeklinde karamsar bir mesajla hem MGK’daki, hem de TSK’daki görevine veda edip emekliler safına katıldı. (...) Kılınç ve Çetin Doğan şimdi mücadelelerine sivil olarak “ulusalcı cephe”deki yerlerini almak suretiyle devam ediyorlar, ama artık seslerini fazla duyurabildikleri söylenemez.
Geriye kalan üç isme gelince: Yalman, Eruygur ve Tolon’un da Kılınç ve Doğan gibi davrandıkları, ayrıca adeta organize bir şekilde paslaşarak hareket ettikleri gözleniyor.
Yalman ve Eruygur katıldıkları her resepsiyonu basına mesaj verme vesilesi olarak değerlendirmeyi ihmal etmezlerken, Kara Kuvvetleri Komutanının YÖK ve Hüsrev Kutlu olaylarında özel olarak inisiyatif aldığı biliniyor. Yalman’ın sustuğu noktada ise, geçen yıl “Bizim öyle işlerle ilgimiz yok” dediği halde Tolon’un devreye girmesi ilginç. (...)
Anlaşılan, sayıları beşken üçe inen orgenerallerle ilgili tartışma sürecek.
***
AB SÜRECİ VE ASKER (22.1.200)
(Üç orgeneralin) Kamuoyu önünde çıkış yapma cesaretlerinin kırılması, mücadeleye kapalı kapılar ardında devam etme kararlılıklarını etkilemeyebilir. Hattâ aksine daha da “bilenmelerine” yol açabilir.
Bu da içerideki rahatsızlığın dışarıya vurulamamasından kaynaklanan farklı ve ciddî sorunlara sebep olabilir. Bu açıdan, belki de konuşmaları daha iyi. Çünkü böylece Genelkurmay hiyerarşisinin pek yapamadığı “dizginleme” işi kamuoyu önünde ve açık tartışma ortamında gerçekleşmiş oluyor.
Nitekim geçen yıldan bu yana sivri çıkışlarıyla öne çıkan beş orgeneralden hemen hiçbiri kamuoyundan destek bulamadı. Aksine Tuncer Kılınç, Çetin Doğan ve Hurşit Tolon yoğun eleştiri alırken, Şener Eruygur “mevziî” kaldı; en fazla ses getiren Aytaç Yalman’ın da yeterli desteği aldığı söylenemez.
Bunun önemli sebeplerinden biri AB süreciyle gelen nisbî demokratikleşme rüzgârının medyada eskiden kalma klasik yaklaşım biçimlerini önemli ölçüde değiştirmiş olması.
Ve ordu-medya ilişkilerinde de öteden beri var olan “emir-komuta-itaat” düzeninin, AB süreciyle birlikte ciddî şekilde sarsılması.
Bir diğer faktör, bu tür hiyerarşi dışı çıkışların daha ziyade “emeklilik menzili”ne girmiş komutanlardan sâdır olduğu yolundaki kanaat ve izlenimin yaygınlaşması ve dolayısıyla ifade edilenlerin buna göre tartılması.
Sonuç olarak, gelinen noktada askerin gerek bireysel, gerekse kurumsal olarak kamuoyu önünde görüş bildirmesi artık prim yapmıyor; aksine eleştiri alıyor ve TSK’nın imaj ve itibarının yara almasına sebep oluyor.
17.07.2008
E-Posta:
[email protected]
|