Avusturya ve Almanya, yüksek istihdam ile ücret ve vergilerin düşük olması hasebiyle göçleri kendisine çekti. Ancak, “Aile birleşimi, yer değiştirme ve çalışma izni konularında sıkı bir politika” takip etti. Dünyada baş gösteren ekonomik durgunluk ve göçmen şartlarının zorlaştırılması, en büyük sebeplerden sayılabilir. Politik tedbirlere, hukûkî zorlaştırmalar da eklenince, işçi alımı ve dolayısıyla göç de duruvermiş.
Gerek demokrasi ve insan hakları, gerekse teknik ve eğitim açısından-Hemen hemen bütün batı Avrupa için geçerli-ileri seviyede olması, Müslümanların sosyal faaliyetler açısından oldukça faal olmalarını netice vermiş.
Bunun yanında Müslümanlar, yabancısı bulundukları toplum içinde erimemek, kimliklerini muhafaza etmek ve bütün dünyada gözlenen “dine dönüş” hareketine ayak uydurabilmek için İslâmî faaliyetlere hız vermiş.
Müslümanların, göç ettikleri ülkelerde, ağır şartlarda bile inanç, kültür, örf ve âdetlerini muhafaza etmeye azamî çaba sarf ediyor. Batı, ferd, aile ve toplum olarak bunalımın ortasında. Kurtuluş reçetesinin temellerini Müslüman işçilerin attığını söyleyebiliriz.
**
İster işçi, ister kalifiye eleman olsun, göç ve ilticanın arkasında “beyin göçü”nün yattığı bir vakıadır. Alkolden uzak, dürüst, çalışkan; kendi işiymiş gibi çalışan, işine saatinde giden, laubâli davranmayan insanları tercih ediyor Batılılar.
Tanıştığımız İsmail kardeşimiz bizzat “Namaz ve terapi” ile ilgili enteresan bir hadisenin içinde. Daha önce iki trafik kazası geçirmiş. Üçüncüsü, ilkinin vuku bulduğu yerde meydana gelir. ‘Tır’ı sollayan bir otomobil ona arkadan çarpar.
Kazada maddî bir hasar geçirmez. Ancak, sırtında, omuriliğinde ağrılar hisseder. Görünürde maddî bir sebep yoktur. Kaza uzmanı doktor, “İlk iki kazayı vücut gayr-i şuûrî olarak aldı, üçüncüde bıraktı. Vücut tahammül edemedi ve onu ağrı şeklinde dışa vuruyor” yorumu yapar. Psiko-somatik bir rahatsızlık olduğundan terapi tedavisi uygulanması gerektiğine karar verirler. Çeşitli terapi metotları uygulanıyor.
Birisi vücudu rahatlatma terapisidir. Vücut rahatsız olunca, ruh da rahatsız oluyor. Bunu ağrı şeklinde dışa vuruyor. Dolayısıyla vücutta enerji birikimi olan yerler boşaltılıyor. Vücutta enerji var ve bu enerji, herhangi travma durumlarında ve özellikle alın, yüz, kol, parmaklar, ayaklar, göbek altı, ense, boyun, omurilik, baş derisi tabakası toplanıyor. İşte uygulanan terapi ile buralardan enerji boşaltılıyor.
Meditasyon sırasında, uzmanlar, doktorlar, terapistler hastaya, “Güçlü olduğunu düşün. Her şeyi yapabilirsin. Bu güç sende vardır ve o güçle her şeyi halledebilirsin” telkinleri veriyor. Hastaların da bunu tekrarlaması isteniyor.
Hasta; doktorlara şöyle bir tıp dersi verir:
“Siz, aciz, zayıf ve dağılmaya müsait ve hasta insana ‘Güçlüsün, güçlü olduğunu düşün’ diyorsunuz. Ben hastayım ve vücudum ağrıyor. Bu hasta ve ağrıyan vücuduma nasıl güvenebilirim? Yalnız daha yüksek bir mercie güvenmeliyim. Çok daha büyük, hatta sonsuz bir enerji kaynağına, kudret sahibine güvenmeli değil miyim? Ben isim ve sıfatları, kudreti, merhameti sonsuz olan Allah’a güveniyorum. “
“O zaman niye buradasın?”
“Ben rahatsızlığımın psikolojik olduğunu düşünmüyorum. Çünkü, sizin uyguladığınız bu terapi ve meditasyonu, daha ileri boyutta biz günde en az beş sefer tekrarlarız.”
17.07.2008
E-Posta:
[email protected] [email protected]
|