AB, Türkiye gibi bir İslâm ülkesinin mânevî desteğine; Türkiye ve İslâm âlemi de, AB’nin, yâni Batının teknik, teknoloji desteğine muhtaç.
Unutmayalım: Hıristiyanlık ile Müslümanlığın “Allah’a imân” dahil, bir çok değerleri ortaktır. Bu ortaklıkta buluşmanın adreslerinden birisidir AB.
Kim bilir, belki de, AB’nin, yüzde 99’u Müslüman olan Türkiye’nin adaylığı kararı, “Âhirzamanda, güneşin batıdan doğuşuna” dair mânevî yorumunun ayak sesleridir.
Bu mânâları, Kur’ânî ve Peygamberî ihbar ve işâretlere dayanan Bediüzzaman’ın, “Dindar Hıristiyanlarla dost olunabilir; ittifak yapılabilir. Hıristiyanlık İslâmiyetle mezc olacak ve Deccalı dağıtacak. Hıristiyanlık âlem-i İslâmla ittifak edecek. Hurafat ve tahrifattan sıyrılarak İslâmiyete inkılâp edecek. Böylelikle insanlığa dünya ve âhiret saadeti verecek” şeklindeki enteresan tesbitlerinin başlangıç noktası saymaya ne engel var?
***
AB üyeliği, ülkemiz açısından bir başka öneme de sahip: Herkes biliyor ki, “devlet yapılanması”, askerî esaslar ve 1920-30’ların bolşevik ihtilâli ve sosyalizm havasının sürdüğü bir devrede gerçekleşmiştir.
Bu sebeplerledir ki, “çarpık devlet yapılanması, hantal idârî sistemi değiştirmek”; demokrasi ve insan haklarını kemaliyle işletmek; dahili dinamiklerle mümkün görülmüyor.
Dolayısıyla, Türkiye'nin AB’ye dahil olması, kaçınılmaz görünmektedir.
Demokrat zihniyete sahip, değişime açık, ülkenin gelişmesini isteyen politikacı ve idarecilerimiz de şunu gördü:
Temeli, “askerî esaslara” dayanan Türkiye’nin iç dinamikleriyle gerçek bir demokratik yapıya kavuşması mümkün değil. Ancak, hârici bir güç lâzımdır. O da, herhalde AB’den başkası olamazdı.
Bediüzzaman'ın, Kur’ân ve Sünnet ışığında, hak, hürriyet, demokrasi, cumhuriyet, Avrupa, “Allah’ın indirdiğiyle hükmetmek”, “Yahûdi ve Hıristiyanlarla dost olmak” ve benzeri bütün bu hassas meselelere getirmiş olduğu orijinal yaklaşım, izâh ve bakış açıları da, herhalde bunu idrakte önemli bir rol oynadığı inkâr edilemez.
12.07.2008
E-Posta:
[email protected] [email protected]
|