Yalnızlık korkunç bir felâket gibi insanları titretmektedir. Teknoloji, yeni keşif, îcad ve maddî imkânlar, onları devamlı peşinden sürükleyip “yalnızlığa” iten unsurların başında gelmektedir. Moral gücüne daha fazla ihtiyaç hissederlerken, duygular, “nefsî” hevesatlarla tatmin edilmeye çalışılmaktadır. Bu ise onları biribirlerinden daha da uzaklaştırarak egoizm ve sefahet çirkefinin koyu karanlığına itmektedir.
Yukarda sıralamaya çalıştığımız sosyal problemler ve hastalıklar, Batı toplumunu bir taraftan hayâsızlığın girdabına atarken, diğer taraftan da ailesine, evine, namusuna bağlı “sadık” insanları da mumla aranır hale getiriyor. ABD’de “yalnız başına yaşamak” (single prents) moda. Evlenenler, “sorumluluk” almamak için hemen boşanıyor veya çocuk sahibi olmuyor. Kadınların en büyük aşkları “köpekleri!”
Bediüzzaman, Batı felsefesinin insanları düşürdüğü acınacak hallerini şöyle tasvir eder:
Ey sefahet ve dalâlette bozulmuş ve İsevî dininden uzaklaşmış Avrupa! Deccal gibi bir tek gözü taşıyan kör dehan ile ruhu beşere cehennemî bir haleti hediye ettin! Sonra anladın ki, bu öyle ilâçsız bir ilettir ki, insanı a’layi illiyyinden [en yüksek mertebeden] esfeli sâfiline [aşağıların aşağısına] atar; hayvanatın en bedbaht derekesine indirir. Bu illete karşı bulduğun ilâç, muvakkaten ibtali his [duyguları iptal] hizmeti gören cazibedar oyuncakların ve uyuşturucu hevesat ve fantaziyelerindir. Senin bu ilâcın senin başını yesin ve yiyecek!”
Ne var ki, bugüne kadar teknik, haberleşme, maddî imkân ve teknolojinin gücü ile bu yönlerini gizlemeyi başarabilmiştir. Ayrıca, bazı zihinleri iğfal ederek, kendi hayat felsefesi doğrultusunda şartlandırmış.
Bugün ise, gerek ferdî, gerek âilevî, gerekse sosyal hastalıklar ve zaaflar öylesine boyutlar kazanmış ki, örtmeye teknik imkânları dahi yetmiyor.
Harward Üniversitesi Visual and Environmental Studues Bölümü öğretim üyesi Dr. Nan Burks Freeman’ın düşünceleri, tezimizi doğrular mahiyyette:
“Bu toplumun bunalım içinde olduğunu görmek çok büyük eğitimi gerektirmiyor. Hemen herkes, onu fark eder.”
Korkutucu boyutlara ulaşan bu araştırmalar, intihar, hırsızlık, cinayet, gasp ve soygun, fuhuş ve serserilik Avrupa’yı kasıp kavuruyor. Kapitalizmin hâkim olduğu yerlerde insanlık iyilik, yardım, muhabbet, sevgi, diğergamlık gibi ulvî duygulara hasret!
“Bil, ey ikinci Avrupa! Sen sağ elinle sakîm ve dalâletli bir felsefeyi, sol elinle sefih ve muzır bir medeniyeti tutup dâvâ edersin ki, ‘Beşerin saadeti bu ikisiyledir.’ Senin bu iki elin kırılsın ve şu iki pis hediyen senin başını yesin ve yiyecek!”
Ancak, Batılılar, inat ve gururları yüzünden bunu görmüyor, itiraf edemiyor! Hâlâ “medyatik” oyunlarla kendilerini kandırıyorlar. Bilhassa beynelmilel fesat şebekeleri, İslâm ülkelerindeki Müslümanların perişan hâlini sık sık ekranlara, gazete ve dergi sayfalarına aktararak yanıltıyorlar. Müslüman coğrafyalarda yaşayan gayrı müslim veya ateistlerin ahlâk ve davranışlarını da Müslümanlıktan kaynaklanıyor gibi göstererek, İslâmiyete olan teveccühleri kırmak istemeleri gözlerden kaçmıyor.
İşin doğrusunu isterseniz, Müslümanların teknolojide geri kalmaları, buna bağlı olarak da maddî sıkıntılar içinde yaşamaları, “medenî engizisyona” cesaret vererek, “Bakınız nerede Müslüman varsa, diğer din mensuplarına nazaran fakirdir, perişandır, gayri medenîdir” diyerek zihinler bulandırılmaya çalışılıyor.
25.07.2008
E-Posta:
[email protected] [email protected]
|