Türkiye, bundan sonraki gidişatın seyrini tayin edecek öneme sahip iki kritik dâvâya odaklandığı bir noktada, yine terörün hedefi. Terör önce ABD Konsolosluğu önünde görevli polisleri, şimdi de masum sivilleri vurdu.
9 Temmuz’daki konsolosluk saldırısı, Ergenekon operasyonunun 1 Temmuz’da gerçekleşen altıncı dalgasını takiben vuku bulmuştu. El Kaide’nin işi olabileceği söylendi, sonra unutuldu.
27 Temmuz gecesi meydana gelen bombalı Güngören katliamı ise, Ergenekon iddianamesinin açıklanmasından sonra ve Anayasa Mahkemesinde görülen AKP dâvâsının karar duruşmalarının başlamasına saatler kala gerçekleşti.
Aralarında bir bağlantı var mı, olabilir mi; failler ve daha önemlisi arkalarındaki mekanizma ortaya çıkarılmadıkça birşey söylemek çok zor.
Ergenekon iddianamesinde, evvelce bu çeşit olayların bir kısmının kimlerce ve hangi amaçlarla tezgâhlandığına ışık tutabilecek iddia ve ipuçları var. Tabiî doğrulanıp ispat edilirlerse...
İddianameden çıkarılabilecek sonuçlardan biri, terör, suikast, cinayet ve kitle eylemleri gibi hazırlıkların Türkiye’de darbe ortamı oluşturmak amacıyla planlanıp uygulandığı yönünde teşekkül etmiş olan kanaati kuvvetlendirmesi.
Danıştay saldırısından Cumhuriyet’e atılan bombalara; Hizbullah, İBDA-C, hattâ PKK bağlantılarına; geçmişte işlenip de şimdiye kadar faili meçhul kalmış sansasyonel cinayetlere kadar birçok dosyanın Ergenekon iddianamesinde bu bağlamda yer bulmuş olması dikkate değer.
Bunların ve 2500 sayfalık dokümanı dolduran diğer hususların ne kadarının sübut bulup kesinlik kazanacağı dâvâ sonuçlanınca belli olacak.
İddianamenin, bir cihetiyle, son yıllarda mantar gibi biten ulusalcı oluşumların, kuvayı milliye örgütlenmelerinin; bunların askeriyle, polisiyle, yargısıyla devlet içindeki irtibatlarının; medya ve mafya ilişkilerinin arkaplanına vurulmuş bir neşter olduğunu söylemek herhalde hata olmaz.
Ama önde gelen referanslarından birinin Tuncay Güney gibi son derece şüpheli bir kaynak olması; iddiaların dayandırıldığı bazı belge ve bulguların sağlamlığının tartışmaya açık olması ve asıl önemlisi, bu operasyonun asıl amacının, “hakikî ve öz Kemalizm adına,” Kemalizmi safralarından temizleyip yola “arınmış” olarak devam etmek olduğu izleniminin doğması, zihinleri meşgul eden önemli hususlar.
Bunları ifade ettikten sonra Güngören katliamının Ergenekon operasyonuyla bir bağlantısı olup olamayacağı hususuna dönecek olursak...
Bu noktada akla gelen ilk sorulardan biri şu:
Eğer bu olay yine Ergenekon kaynaklı bir saldırı ise, demek ki, bu yapılanma operasyon kapsamındaki bunca tutuklamaya rağmen hâlâ ayakta ve faal. Değilse, o zaman kör terörün Ergenekon’u da aşan bir dayanağı ve merkezi var.
Öte yandan, bombalı saldırı için “PKK’nın işi” deniliyor ve olayın gerek Kuzey Irak’taki, gerekse içerideki son TSK operasyonlarına misilleme olarak gerçekleştirilmiş olabileceği söyleniyor.
Peki, iddianamenin Ergenekon-PKK bağlantısını irdeleyen bölümleri nazara alındığında, bu izah tarzının yorumu ne olabilir? Kimin eli kimin cebinde? Ve at izi it izine karışmış durumda...
Güngören katliamı için yapılan kimi yorumlarda olay, son operasyonlarla iyice köşeye sıkışan ve ümitsizliğe kapılan PKK’nın can havliyle gerçekleştirdiği bir saldırı olarak niteleniyor.
Ne var ki, evvelce de çok fazla tekrarlanan bu “son çırpınışlar” söyleminin artık inandırıcılığı kalmadı. Başka bir izah lâzım. Asıl önemlisi de, izleri çok iyi takip edip, arkaplanı ortaya çıkarmak ve hem terörün belini iyice kırmak, hem de terör üreten bataklığı kurutmak gerekiyor.
Ve son tahlilde cevap bekleyen suallerden biri:
Eğer terörün amacı ülkeyi darbe ortamına sürüklemekse, ama söylendiği gibi klasik darbe dönemi kapandığı için artık bu çeşit tezgâhlara ihtiyaç kalmadıysa, son saldırıların amacı ne?
Yoksa darbe peşinde koşanlar hâlâ var mı?
29.07.2008
E-Posta:
[email protected]
|