Aylar önce başlatılan bir tartışma vardı. Buna göre Türkiye’de halka din/inanç konusunda hiç baskı yapılmamıştı. ‘Yapıldı’ denildiğinde de bu defa ‘Kim yaptı ki?’ tartışması başlatılmıştı. Bu tartışmanın ardından da “Türkiye’de Müslüman çoğunluğun da özgürlük sorunu var” tesbiti kamuoyunu meşgul etti. Geçmişte, “Dindarlara baskı yapılmadı” diyenler, bu tesbite de itiraz etmeye başladılar. Onlara göre Türkiye’de tarih boyunca güllük/gülistanlık bir hayat sürülmüş. Ne dine, ne de dindar olana baskı sözkonusu olmamış!
Bu iddiâları duyunca ya da okuyunca, “Acaba biz başka ülkede mi yaşıyoruz?” sorusu akla geliyor. Anlıyoruz ki, “Baskı olmamış” ya da “Müslüman çoğunluğun özgürlük sorunu yok” diyenler Türkiye’de yaşıyor görünseler de, en azından ‘dünya’ları farklı...
İnandığı gibi yaşamak isteyen ve bu hakkı elinden alınan kişileri görmesek, duymasak; bu iddialara inanacağız. Ama ne mümkün, adım başı ‘mağdur’a rastlamak mümkün. (Bu konuda ‘duyarlı medya’da yazılanlara inanmak istemeyenler, örnek olması bakımından Hasan Cemal’in 4 Haziran 2008 tarihli Milliyet’te yayınlanan yazısına bakabilir.)
Elbette bu konular sadece bugünün tartışma konuları değil. Geçmiş yıllarda da tartışılmış, muhtemelen bundan sonra da tartışılacak. “Dindarlara baskı yapıldı”ğıyla ilgili ‘şahit’lerin sözlerini dinlemek ister misiniz?
Bu konudaki ‘şahit’lerden biri de, konusundaki uzmanlığı herkesçe kabul edilen Prof. Dr. Hayreddin Karaman hocamız. İz Yayıncılık tarafından yayınlanan “Bir Varmış Bir Yokmuş” adlı hatıra kitabında, şahit olduğu ‘dine baskı’ örneklerini de anlatmış. Ezan-ı Muhammedî’nin yeniden Arapça aslına uygun olarak okunmasıyla ilgili hatıra şöyle: “...DP ezanı aslına döndürdü, artık ezan, Peygamberimiz Hz. Bilal’e nasıl öğretmiş ve okutmuş ise öyle okunacaktı. Bunun ilk uygulamaya konduğu tarihin ilk Cuma günü, ben Çorum Ulu Camii’nde idim. Halk bunu bildiği için içeride vaaz olmasına rağmen hep dışarıda, cami avlusunda ve bir kısmı da avluya sığmadığı için yolda toplanmışlar, ezan vaktini bekliyorlardı, o vakit geldi ve çifte ezan başladı: ‘Allahu ekber Allahu ekber... Eşhedü en lâ ilâhe illallah...’ Halk coşmuştu, heyecan dorukta idi. Kimi şükrediyor, kimi ezanı tekrarlıyor, kimileri de kucaklaşıp ağlaşıyorlardı.” (Altınoluk, Haziran 2008)
Unutanlara kısaca hatırlatalım: ‘Müslüman Türkiye’de 18 yıl boyunca ‘Allahu ekber’ diyerek Ezan-ı Muhammedîyi okumak yasaklanmıştır. Tâ ki, 1950’de Halk Parti’yi yıkan parti olarak tarihe geçen DP, halkın büyük teveccühü ile iktidara geldiğinde bu yasak sona ermiştir. Bu tarihî gerçeklerin yaşandığı ülkemizde, “Dindarlara baskı olmadı” diyene kim inanır? Bir uygulamanın “baskı” olması için üzerinde “bu baskıdır” diye yazması mı gerekir ki “aydın”larımız bunu kabullensin!
Bir ‘baskı’ hatırası daha aktaralım: “Demokrat Parti iktidara gelmeden önce Türkiye’de din özgürlüğü daha fazla baskı altında ve kısıtlı idi. Arapça ve İslâm ilimleri okumak için bir okul veya kurs yoktu, özel okumak ve okutmak da yasaktı. Diyanet’e bağlı Kur’ân kursları vardı, ancak bu kurslara gidebilmek için ilk okulu bitirmek gerekiyordu. İlk okulu bitirmeden Kur’ân kurslarına gitmek (bugün yeniden uygulandığı gibi) yasak olduğu için (...) Kur’ân kursları kapanırdı.”
Zannedilmesin ki, ‘dine baskı’nın tek şahidi Prof. Karaman hocamızdır. Aksine, yaşı 70 ve üzeri milyonlarca kişi bu baskıların canlı şahitleridir. İyi niyet ile öğrenmek isteyenler sorabilir. Fil dişi kulelerde oturup, “Dine ve dindarlara baskı olmadı” iddiasını en başta canlı şahitler reddediyor. Aynı şey, “Müslüman çoğunluğun özgürlük sorunu yok” iddiası için de geçerli...
07.08.2008
E-Posta:
[email protected]
|