Arka arkaya patlak veren facilar, bütün Türkiye’yi derinden sarstı. “Sarstı” diyoruz, ama hiç sarsılmayanların var olduğunu da bilmek lâzım. Dünya yanıyor, ama bazılarının umurunda değil. Maalesef, ‘vur patlasın, çal oynasın’ havasındalar...
Televizyon kanallarının böyle felâketler karşısında istiflerini bozmaması anlaşılır gibi değil. Düşünün, binlerce dönüm orman arazisi yanıyor, onlar eğlencede. İhmal neticesi binalar çöküyor, onlarca çocuk ‘şehit’ oluyor, onlar yine eğlencede. Allah (cc) rızası için biri söylesin: Bunların uyanması için kıyametin kopması mı gerekecek?
Uzmanların ifadesine göre Antalya ve ilçelerini tehdit eden yangın, Türkiye’nin şahit olduğu en büyük yangınlardan. Yangının hangi sebeple çıktığı tartışmalı olsa da, içinde bir ‘ikaz’ olduğunu da düşünmek lâzım.
Aynı şekilde, Konya’nın Taşkent ilçesinde meydana gelen ‘gaz faciası’ da sebep olanları iyice düşündürmeli. Elbette yangınlarda ‘ikaz’ olduğu gibi, yıkılan bina faciasında da bir ‘ikaz’ vardır.
Ancak medyanın, bilhassa TV kanallarının bu facialar karşısındaki tavrı da bir facia! Bütün bir millet üzüntü ve kederle yoğrulurken onlar hiçbir şey olmamış gibi davranmaya devam ediyor. Ya da yıkılan yurt binasında olduğu gibi hadiseden bir ‘irtica’ senaryosu çıkarmanın peşinde.
Yıkılan binanın kaçak olması ya da belgelerin eksik olması ayrı bir şey, orada Kur’ân öğretilmesi ayrı bir şey. Yani, kaçak ve sakat binalara karşı çıkarken ‘oku’maya karşı çıkmamak lâzım. Diyelim ki yıkılan bu bina Diyanet’e bağlı ‘resmî Kur’ân kursu’ olmuş olsun. O halde, çocuklar sağ mı kalacaktı? Ya da ‘resmî Kur’ân kursu’ olduğu için bina yıkılmayacak mıydı?
Mühendislik kaidelerine aykırı şekilde yapılan çürük, sakat ve plansız binalara hep beraber karşı çıkalım, sorumlularının cezalandırılmasını da isteyelim. Ama bu faciadan ‘irtica’ senaryosu yazmaya, “Kaçak Kur’ân kursu felâkete sebep oldu” gibi değerlendirmelere kapılmayalım.
Bilhassa 28 Şubat 1997 tarihinden sonra ağırlıklı olarak gündeme taşınan bu konunun da enine-boyuna tartışılmasına zemin hazırlansın. Ne demek ‘Kaçak Kur’ân kursu?’ Böyle kurslar açılıyor ve millet bile bile çoluğunu, çocuğunu buralara gönderiyorsa, o halde hadisenin temeline inmek lâzım. Niçin böyle bir şeye ‘ihtiyaç’ duyuluyor? Yeteri kadar ‘resmî Kur’ân kursu’ mu yok, yoksa başka sebepler mi var?
Bütün bunları araştırmadan, incelemeden Kur’ân öğrenmek isteyenleri ‘kaçakçı’lık gibi ağır bir suçla itham etmek Türkiye ve dünya gerçekleriyle örtüşmez.
Gerek Türkiye’yi idare edenler, gerekse millet olarak hepimiz facialardan mutlak sûrette ders çıkarmamız lâzım. Aksi halde, facialar faciaları takip eder.
Facialardan ders çıkaralım, ama ‘irtica senaryosu’ çıkarmayalım... Bu vesile ile ‘cennet kuşu’ olan yavrularımıza Allah’tan (cc) rahmet, yakınlarına da sabırlar temennî ediyoruz.
03.08.2008
E-Posta:
[email protected]
|