Ölümün rengi soluk, yüzü soğuktur. İsmi duyulduğu zaman insanı ürpertir. Ölümden bahsetmek bazı insanları rahatsız eder. “Aman başka şeyler konuşalım, şimdi ölümden bahsetmenin sırası mı?” şeklinde itirazlar gelir. Mezarlıklar bile bazılarını korkutmaya yeter. Bir mezarlığın kapısında “Her nefis ölümü tadacaktır” âyetinin yazılı olması bazılarını rahatsız etmiş, “İnsanlara ölümü hatırlatarak moralleri bozuyor” şeklinde itirazlara sebep olmuştu. Sanki biz ölümden bahsetmesek, onu unutsak, ölüm de bizi unutacak, bize hiç uğramayacak. Halbuki insan ne kadar ölümü unutmaya, hiç aklına getirmemeye çalışsa da, o bizi hiç unutmaz. Bize takdir edilen ömür süresi dolduğu anda, nerede ve ne durumda olursak olalım, ecel gelir, ruhumuzun koluna girer, “Haydi gidiyoruz” der. “Daha yapacak işlerim vardı, oğlumu evermedim, kızımı gelin etmedim, henüz emekli bile olmadım” gibi itirazlar hiçbir sonuç vermeyecektir.
İnsan geleceğe dair planlar yaparken, ölümü hesaba katmazsa, bir anda Azrail’i karşısında bulunca çok şaşıracak ve dehşete kapılacaktır. Artık zamanı ve imkânı kalmadığından, planlarını revize etme şansı da olmayacaktır. İşte o zaman ölüm gerçekten korkunç bir son, acı bir veda olacaktır. Öyleyse, hayatta en büyük gerçek olan ölümü her zaman hesaba katmalı, plan ve programlarımızı da ona göre yapmalıyız.
Hayatını sadece bu dünyaya göre tanzim edenler için ölüm son derece acı vericidir. Onlar için ölüm “beklenmedik bir anda” gelmiştir. Halbuki ölüm her an için beklenmeli, her zaman ahiret yolculuğuna çıkmaya hazır olunmalıdır.
Geçen Çarşamba günü biz de saadet diyarına bir yolcu uğurladık. Salı akşamı telefonum çaldı ve karşımda Süleyman Akkın kardeşim vardı. Selâm verdikten sonra “Ekrem Atman’ı kaybettik” dedi. İlk şaşkınlığımı attıktan sonra, içimden “Biz kaybettik, ama o kazandı” diye bir ses yükseldi.
Ekrem kardeşimiz birkaç sene önce emekli olmuş, böylece hizmetlere daha fazla zaman ayırma fırsatı bulmuştu. Bu sene de Hacca gitmeye niyetlenmiş, hac kur’asında isminin çıkmış olmasına da çok sevinmişti. Ama tam bu sırada hastalığı ortaya çıkmıştı. Nitekim hacca gitmek, Âlemlerin Efendisi’ni dünyevî makamında ziyaret etmek nasip olmadı ama, inşallah cennetteki makamında onunla buluşmaya gitti. Hem de bir Mi’râc Kandili akşamında, mübarek ve müstesna bir zamanda ebedî âlemde ebedî dostları ile buluşmak üzere yola çıktı.
Birisinin ölüm haberini aldığımız zaman, genellikle “Falanca kişiyi de kaybettik” diye üzülürüz. O kişi çok sevdiğimiz birisi veya bir yakınımız ise, acı bir kayıp olarak değerlendiririz.
Evet, sevdiğimiz birisinin ölmesi, bizim için gerçekten büyük bir kayıptır. Ama ölen kişi için tam bir kazanç olma ihtimali yüksektir. O kişi hayatında her zaman ölüme de yer vermiş ve eceli bir dost olarak görmüş ise, dünya hayatından çok daha güzel bir hayatı bulmuş, dünyadaki dostlarından daha hayırlı dostlara kavuşmuş demektir. Onun için kayıptan söz etmeye gerek yoktur. Dünyadan gitmekle, burada kaybettiklerinden çok daha güzellerini orada bulmuştur.
Belki biz görünüşte Ekrem kardeşimizi kaybettik ama, o hakikat âleminde başka kardeşlerine kavuştu. Biz onu kaybettik ama, o Üstadını buldu. Kendinden evvel ebedî saadet âlemlerine giden dost ve kardeşleri ile bir araya geldi. İnşallah kabirdeki ilk sorgusunda kendisine sorulan suallere Risâle-i Nurdaki ifadelerle cevap vererek, imtihanı kazandı, kendinden önce giden Nur talebelerine komşu oldu. Bu dünyadaki fâni dostlarına bedel, orada ebedî dostları kazandı.
Kısacası, biz onu kaybettik ama, o bizden daha hayırlı olanları kazandı.
02.08.2008
E-Posta:
[email protected]
|